Herkese selam! :)
Yine burada çok gevezelik edip sizi bekletmeyeceğim. Bölüm sonu görüşürüz. İyi okumalar!
Ama ne yapacağınızı biliyorsunuz, yorum yorum yorummm! :)
Sirius tekrar gülümsedi ve gözlerini kapatıp açarak onlara teşekkür etti. Ancak o neşesi ve mutluluğu sağ tarafında duran ve hala baygın olan kıza kayınca kaybolmuştu. Yeniden endişe bedenini ele geçirirken James dikkatle onu izliyordu.
Bir de ona Sirius izin vermezdi. Bu Slytherinli kız, onun hayatında bir anda yer edinmişti. Önce meraktı, sonra heves ve sonra heyecan. O karışık duyguların nereye yöneldiğini biliyordu James.
Yere oturup Sirius'a destek olurken gülümsedi. O Slytherin Prensesinin kardeşi için önemli olduğunu biliyordu. Henüz kendisi de itiraf edememişti belki ama bu tuhaf kızı seviyordu. Slytherin'den ve safkanlığa dair her şeyden nefret eden Gryffindorlu Sirius Black, bütün o reddettiği şeyleri temsil eden, Slytherin Prensesini seviyordu.
James yanında Remus'la bakıştığında onunda aynı şeyleri düşündüğünü anladı.
Sadece bunun daha farkına bir tek Sirius varmamıştı.
~~
16.BÖLÜM
Minerva, Sirius ve Alice'i arşiv odasında o halde bulduğunda delirmişti. Remus ve diğerleri olmasaydı olacak olanları düşünmek bile istemiyordu. Öğrencilerini ölümün kıyısında bulmuştu. Beyaz yüzlerini bir süre zihninden atabileceğini sanmıyordu.
Poppy şimdi hastane kanadında onlarla ilgileniyordu. Kendisi de soluğu Albus Dumbledore'un yanında almıştı. Albus'un ne kadar kızdığını hatırladı bir an. En az onun kadar deliye dönmüştü. Her zaman sakinliğini korumayı başarmıştı, bu sefer de öyle olmuştu ama gözlerinde bir ateş belirmişti.
O, Horace'a haber verip yanlarına geleceğini söyler söylemez, Minerva da geri dönmüştü.
Hastane kanadına girip Sirius'un ayrılmaz üçlüsünün orada olduğunu fark ettiğinde kaşlarını çattı ama başka bir tepki vermedi. Doğruca Madam Pomfrey'ye gitti.
"Vay be!" dedi James şaşkınlıkla, o gider gitmez. "McGonagall bize bağırmayınca kendimi boşlukta hissediyorum."
Peter kıkırdadı. "Güzel bir hismiş aslında."
Daha fazla konuşmadılar. Sessizce Sirius'un yatağının yanında dikiliyorlardı. Yaşanan o kadar şeyden sonra onu neredeyse kaybediyorlardı. Hem de Hogwarts sınırları içinde. Daha erken gitmedikleri için hepsinin içinde koca bir pişmanlık vardı. Sirius'u kaybedebilirlerdi.
James öfkeyle bir nefes aldı ve diğer yatakta yatan kıza baktı. Odada düşündüğü şeyler zihninde yeniden filizlendiğinde bu sefer bıkkınlıkla verdi nefesini. Bu cadı başlı başına bir sorundu. Bu konuyu önce Remus ile konuşmaya karar vermişti. Daha uygun bir zamanda.
Bir süre sonra Remus ve James sessizce Sirius'un yatağının başında tartışmaya başladılar. Peter ise endişeyle bir yataktaki oğlana bir de onun yanındaki yatakta yatan kıza bakıyordu.
"Ben biraz önce ölüyordum biliyorsunuz değil mi?" Sirius kapalı gözlerini açmadan mırıldandı. Sesler anında kesildiğinde gözlerini açıp sırıtarak dostlarına baktı. "O olmadı bari şunun dibinde kavga edelim mi diyordunuz yoksa?"
James buna gülümsedi ama Remus ciddiydi. Fazla ciddi. Onun halini görünce, James ve Peter sustu. Sirius'un da gülümsemesi silindi. "Ne var?"
"Size, o arşiv odasına girmememiz gerektiğini söylemiştim. Bunu başka yollarla da halledebilirdik. Ama sen ne yaptın? Kafanın dikine gittin. Yine."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slytherin Prensesi
Fanfiction"İnsan kim olduğunu seçemez. Ne sen onun kızı olarak doğmayı seçtin, ne de ben bir Black olarak doğmayı." ~Bir Çapulcu Masalı