Kapılar kapanırken gök bir kez daha gürledi.
Alice, merdivenlerin tepesinde, gözleri ondan en uzak köşede olan içeri girmiş adamdaydı. Uzun boylu adam, ıslak cübbesine aldırmıyordu ama elleri, önündeki ıslak birkaç saç tutamını düzeltmekten geri durmadı. Ardından başını kaldırdı ve onu izleyen kıza baktı.
Koyu yeşil gözler, elalar ile kesişti.
Alice, derin bir nefes aldı.
Tom, gülümsedi.
***
-> 23Violins - The Prophecy
Tom Riddle'ı fark eden tek kişi elbette kızı değildi.
Slytherin evi, Lordu normal cübbeler içinde Hogwarts'ın duvarları arasında görmeyi beklemiyordu. Her biri şaşkın bir ifade ile ona bakarken ve ne için orada olduğunu sorgularken, diğer evlerin mırıltıları da onlara eşlik ediyordu.
Özellikle kızların. Kendilerinden yaşça büyük bu adama her biri ilgiyle bakıyordu.
Birde, Slughorn. Eski öğrencisini tekrar görmekten fazlasıyla mutluydu. "Tom! Sevgili oğlum!"
Tom, gözlerini sonunda Alice'den çekti ve saygılı bir öğrenci gibi eski öğretmenine döndü."Profesör Slughorn. Sizi tekrar görmek çok güzel." Onlar bir sohbete başlarken Alice hala olduğu yerde, bir heykel ile yarışabilecek kadar katı bir şekilde duruyordu.
Tom Riddle oradaydı. Karanlık Lord yanı başındaydı. Babası Hogwarts'taydı.
Aklından tonlarca düşünce geçiyordu. Neden geldiği, ne planladığı, ne istediği. Ve gelmek için seçtiği bu zaman onu şüpheye itiyor, aklında bitmek bilmeyen bir puzzle gibi dolanıyordu.
Arkadaşlarının her biri onu izliyordu ancak hiç birisine bakmamakta ısrarlıydı. Gözleri, hala babasının siluetindeydi. Gözleri onu inceliyordu. Bir işaret, bir karşı atak bekliyordu. Tom her şeyi bir nedenle yapardı. Şu an bu duvarların ardında olması asla sıradan bir ziyaret için değildi. Bu kadarını bilecek kadar iyi tanıyordu onu Alice. Sonunda hareket etti ve ağır ağır merdivenleri indi.
Basamaklara dokunan her bir adımının farkındaydı Tom. Kızının taş kesilmiş bedeninin ve şüpheci hislerinin farkındaydı. Ve zihnine çektiği yüksek kalkanların da. Ardında dolanan düşünceleri okumaya ihtiyacı yoktu, zaten her birini biliyordu.
Alice merdivenleri indiğinde, içindeki bir parça, onu her zaman tetikte tutan parça babasından kaçması gerektiğini fısıldıyordu. Uzağa. En uzağa. Tom'un ona ulaşamayacağı kadar uzağa.
Ama yapmadı. Kaçacak kadar korkak olduğundan değil, kaçacak kadar cesur değildi. Tom Riddle, ona Hogwarts'ın korunaklı duvarlarının ardında da ulaşıyorsa artık her yerde ulaşabilirdi.
Bu bir mesajdı.
Büyük Salon ona hiç bu kadar uzun gelmemişti. Attığı her adım ile sanki geri gidiyor, mesafe asla kapanmıyordu.
Riddle cadısı koşmamak için çaba sarf etmek zorundaydı. Tuhaf bakışlarının, kontrol çabalarının ve babasının kendisini etkileyen varlığının bile dikkat çektiğini biliyordu ama o an bunu umursamıyordu.
O salonu adımlayıp hala gerçek olduğunu reddettiği babasına yürürken Slytherin evindekiler oldukça gergindi. Her biri ne yapacağını bilemiyordu.
Rodolphus ayağa kalktığında, Severus kolunu tuttu ve başını salladı. Buna karışmaları dikkat çekerdi. Olduğundan daha dikkat çekerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slytherin Prensesi
Fanfiction"İnsan kim olduğunu seçemez. Ne sen onun kızı olarak doğmayı seçtin, ne de ben bir Black olarak doğmayı." ~Bir Çapulcu Masalı