KEREM’DEN
Araba taşlı yolda son süratle ilerlerken hala olanları aklım almıyordu. Kardeşim canıyla cebelleşiyordu. Üstelik onu altı ay içerisinde toplasam yirmi kez görmeye gidebilmiştim. Ailevi durumlardan ötürü hiçbir zaman aylak aylak gezmeye fırsatım olmamıştı. Babamın yokluğunu doldurmaya çalışıp gecemi gündüzüme katarak çalışmak zorundaydım. Kaan omzumu sıkarak bana destek olmaya çalıştı. Onun da benden aşağı kalır hali yoktu.
“Kerem yeter kardeşim harap ettin kendini.”
“Elimde değil kardeşim. O orada küçücük bedeniyle yaşam savaşı verirken ben rahat olamıyorum. O yaşadığı hiçbir şeyi hak etmedi ki. Küçücük bedeniyle daha doğduğu saniyeden itibaren nelerde savaşmak zorunda kaldı.” Sol gözümden akan yaş çenem boyunca yoluna devam etti. Kaan söyleyecek bir şey bulamamış olacak ki susup omzumu sıkmakla yeltendi. Taksi sonunda hastanenin önünde durduğunda Kaan benden önce davranıp taksiciye parasını verdi.
Normalde olsa bu konu için kıyametleri kopartacak olan ben şimdi ise ağzımı açıp da tek bir kelime dahi edemiyordum. Toprak iyileşmeden de fabrika ayarlarıma dönebileceğimi hiç sanmıyordum. Aşinası olduğum hastanede koridorlarından büyük adımlarla geçerek asansöre bindim. İki haftadır gece taksiye çıkıyordum ve bu yüzden bir türlü fırsat bulup da hastaneye gelememiştim. Kaan ise her hafta sonu ben gelmesem bile geliyordu.
Sonunda Toprak’ın kaldığı odanın önüne geldiğimizde odanın boş oluşuyla iç geçirdim. İpek teyze hergün saat on da geliyordu. Saatin on oluşu ve koridorda tek bir kişinin bile olmaması kaşlarımı çatmama sebep oldu. İpek teyze atlatmadan her sabah onda burada olurdu. Sonrasında da bazen ailecek gelip en geç on ikide gitmiş oluyorlardı. Kaan odanın kapısını açıp içeriye girdiğinde gözlerimi sım sıkı kapattım. Kardeşimin bir ölüyü andıran bedenini görmeye hiç hazır hissetmiyordum kendimi. Gözlerimi açtığımda boş odayı görünce kaşlarım havaya kalktı.
“Ne oluyor lan nerede benim kardeşim.” Kaan da en az benim kadar şaşkın ve meraklı bir şekilde etrafa baktı. Kendime gelir gelmez bağıra bağıra koridorun sonundaki doktorun odasına girdim. Odada İpek teyze de dahil herkes vardı. Bakışlar bana döndüğünde gözlerimden akan yaşları sildim ve İpek teyzenin önüne çöktüm.
“İpek teyze bana kardeşime bir şey olmadığını söyle. Ne olur kardeşine bir şey olmadı ayağa kalktı eve gitti de.” İpek teyze de en az benim kadar bitap bir halde kollarını bana doladı.
“Kerem sakin ol oğlum doktor bize ne olduğunu anlatıyordu. Haydi kalk yerden otur şuraya.” Kaan’ın yardımıyla yerden kalkıp sandalyeye oturdum. İçimde baş gösteren korku ve endişenin hiçbir tarifi yoktu. Sanki kalbim tam ortadan yarılmış gibi hissediyordum.
“Evet nerede kalmıştım ha diyordum ki günlerdir olmaması için dua ettiğimiz şey ne yazık ki dün gece saatlerinde gerçekleşti. Maalesef Toprak üçüncü bir kriz geçirdi. Bu seferki kriz hepsinden daha kuvvetliydi kalbi tam iki kez durdu. Biz elimizden geleni yaptık ve Toprak da yaşamak için mücadele verdi. Onu hayata döndürmeyi başardığımızda doktorluk hayatım boyunca gördüğüm en büyük mucizeye bakıyordum. Böyle bir durumda hastalar en ufak bir kriz halinde yaşam mücadelesini bırakırken Toprak gerçekten çok dirayetli oldu. Şimdilik onu yoğun bakıma aldık. Önümüzdeki 48 saat Toprak için çok kritik. Toprak’ın önünde iki seçenek var ya hayata geri dönecek ya da üzülerek söylüyorum ki makinelere bağlı bir halde yıllarca o yatakta yatacak.” Odada tek bir ses dahi çıkmazken derin derin soluklar aldım. Zira aldığım nefesler yetersiz kalıyordu. Ne demişti doktor kardeşim ya iki gün içinde uyanacaktı ya da hiç uyanamayacaktı. Saçmalıktı bu tam anlamıyla bir saçmalıktı. Benim kardeşim bizi bırakmazdı. Ne olursa olsun o yataktan kalkar bizim yanımızda olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT RUHLAR
ChickLitAnnesini hiç görmeden, anne sevgisini hiç tatmadan sadece babasının ve akrabalarının sevgisiyle büyüyen bir kız çocuğu mutlu olabilir mi?. Mutluluğu seçip babasına tutunduğu anda babası da ellerinin arasından kayıp giderse ne olur?. Zaten annesinin...