Birkaç saattir delirmenin eşiğinde sessizce arabada oturuyordum. Ne olduğuna dair en ufak fikrim yoktu ve ilk anda baş kaldırmam benim, bizim açımızdan hiç iyi olmamıştı. Efkan'a bağırıp beni indirmesini söylerken az kalsın kaza yapıyorduk. Hal böyle olunca korkmuş ve onun ettiği birkaç lafın etkisiyle yerime sinmek zorunda kalmıştım. Uğur'a çektiğim kısa bir mesajın ardından telefonumu kapatmak zorunda kalmıştım. Tedirginlikten her an bayılacak gibi oluyor, gözümün önüne komaya girdiğim gece geliyordu. Terden sırılsıklam olan ellerimi bir kez daha kısa eteğime sildim.
"Bu daha ne kadar böyle sürecek Efkan? Benim ne alakam var bu işlerle beni bırak sen kendin saklan. Hem beni bulsalar da bana bir şey yapmazlar ki." Arabanın kapısı, yerin döşemesi, direksiyon pek çok araba araç gereci bana cevap vermiş lakın bir tek Efkan'dan bir yanıt gelmemişti. Tedirginliğimin üzerine binen sinirim beni her an patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti.
"Adının Efkan olduğunu sanıyordum?."
"Çünkü adım Efkan." Öylesine sinir bozucu bir soğuk kanlılığı vardı ki sabahtan beri beni bir kaşık suda boğ diye yalvarıyordu gözleri bana.
"Dalga mı geçiyorsun sen sabahtan beri hayatımı alt üst ettin. Söylediğim şeyleri duymazdan geliyorsun ve beni hiç bilmediğim bir yere iznim olmadan götürüyorsun." Ellerim hararetle mimikler yapıyor sinirden dudaklarımı dişliyordum.
"Panik olmanı gerektirecek bir durum yok. Senin için bir sorun olmadığına emin olana kadar yanımda kalmak zorundasın. Bu da en fazla bir gün sürer. Yeterli mi bu açıklama senin için?."
"Hayır yetmez beni koruma altına almak için önce senin güvenilir biri olman ve benim seni tanıyor olmam gerekir. Nereden bileceğim ben senin iyi biri olduğunu. Zor durumdasın diye seni mecburiyetten eve almış olmam benim hakkımda karar verebileceğin anlamına gelmez." yönümü cama dönüp koltukta cenin pozisyonu aldım. Hiçbir şey mantıklı gelmiyordu bana. Hayatımın düzenini tam oturttuğumu düşündüğüm anda aylarca uyumuş daha sonrasında uyandığımda yediğim darbeler yetmezmiş gibi bu içine düştüğüm saçma gün hayatımın akışını tamamı ile bozmuştu. Ve en kötüsü de ben bunların hiçbirine dur diyemiyordum.
Cama bakarken gözlerim kararmaya başladığı sıra araba yavaşlayarak durdu. Ayılmak için gözlerimi ovuşturup yerimde doğruldum. Biraz ileride küçük tahtadan bir ev görünüyordu. Görüş açımı Efkan'a çevirdiğimde göz göze geldik. Gözleri öylesine derin ve bir o kadar da tanıdıktı.
"İniyor muyuz?."
"İniyoruz, arka koltuktaki atkıyı üzerine al." Koltuktan siyah büyük atkıyı elime aldığım anda burnuma ilişen koku gözlerimin önüne toz pembe bir perde indirdi. Bu etkiden çıkmam ancak Efkan'ın arabanın kapısını çarpmasıyla gerçekleşti. Ayağım taşlı zeminle temas ettiğinde bacağımın açıkta kalan kısmına vuran soğuk rüzgar Efkan'ın atkısına minnettar kalmamı sağladı. Atkıyı kendime güzelce doladığım gibi tahtadan eve doğru yola koyuldum.
Şimdi düşünüyordum da benim için endişelenecek pek kimse de kalmamıştı hayatımda. Yalnızca teyzem ve halalarımla haftanın belirli günleri görüşürdük. Onlarla da dün gece görüştüğümüz için muhtemelen beni birkaç gün aramayacaklardı. Zaten onlar arayana kadar da ben çoktan evime dönmüş olurdum. Bu olaydan kimselere de bahsetmek gibi bir düşüncem yoktu. Lakin bana öyle geliyordu ki Uğur beni tanımasa da bu işin altını kurcalayacak ya da onunla görüşmek istemediğimi düşünerek bana tavır alacaktı. Umuyorum ki böyle olmazdı.
"Burası kimin evi?." Elindeki geniş daireli anahtarlıktan mavi kaplıklı olan anahtar ile kapıyı açtı.
"Benim evim." Eve önden ben ardımdan da Efkan girmiş ve kapıyı kilitlemişti. Işığı açtığında küçük bir hol karşıladı bizi. Evin içi de dışı gibi tahtadan oluşuyordu. Ben botlarımı çıkarırken o çoktan sağdaki bir odaya girmiş ve ışığı yakmıştı. Tedirgince birkaç dakika boyunca küçük holde öylece dikildim. Korkularım her geçen saniye artıyor gözümün önüne türlü senaryolar geliyordu. Daha fazla burada öylece dikilmenin saçma olduğunu bildiğimden istemeyerek de olsa Efkan'ın girdiği odaya girdim. Oda beklediğim kadar küçük değil aksine gayet büyüktü. Koyu renk büyük koltuklar, camın önünde oval bir masa, masanın sağında ve solunda bulunan gri iki tekli koltuk, gri halı, siyah bir duvar saati ve şömine odanın tamamını oluşturuyordu. Efkan üç kişilik büyük koltuklardan birine uzanmış, bacakları koltuktan taşmıştı. Camın kenarındaki tekli koltuğa oturduktan sonra omzumdaki şalla büyük bir kısmı açıkta kalan bacaklarımı örttüm.
Evin içi oldukça soğuk ve ben bu ortamda olmamam gereken kadar çıplaktım. Üzerimdeki küçük şal da olmasa bacaklarım soğuktan kalıplaşmış olabilirdi. Gözlerim karşımda oturan Efkan'a kaydı. Daha önce bu kadar yapılı ve yakışıklı gördüğüm babamdan sonra ilk erkek oydu. Tıpkı babam gibi tarçın aromalı bir kokusu vardı. Geçmişten gelen bir tanıdık gibi bakan gözleri işleri bir hayli zorlaştırıyordu. Onu incelerken tüm korkularımdan arındığımı, bedenimin gevşediğini ancak gözlerim kapanmaya başladığında farkettim. Direnmeyi bırakıp gözlerimi kapattığımda üzerimden düşüp tahtalarla buluşan atkının çıkarttığı hışırtı sesi duyduğum en son şeydi.
🔥🔥🔥🔥🔥🔥
Bedenime ulaşıp tüm uzuvlarımı ısıtan sıcaklık güçlükle de olsa gözlerimi aralamama sebep oldu. Yattığım yer dar küçük tekli koltuğun aksine şöminenin önüne ne zaman konulduğunu bilmediğim pofuduk minderlerin üzeriydi. Olduğum yerde kendimce esneme hareketleri yaparak bilincimi açmayı hedefledim. Yattığım yerden dinlenerek ayağa kalktığımda tekli koltukta oturmuş muhtemelen ben uyanmadan öncesine kadar tavanı izleyen Efkan ile göz göze geldim.
"Ne zaman beni evime bırakacaksın?." Olduğum durumdan dolayı huzursuz çıkan sesim anlaşılan o ki onu rahatsız etti. Kaşları çatık bir biçimde oturduğu koltukta dikleşti.
"Ne zaman güvende olduğunu hissedersem." Ilımlı olmaya çalışan aynı zamanda da asabileşen ses tonuna karşı sinirden birkaç kez kirpiklerimi kırpıştırmak zorunda kaldım.
"Bana bunun en fazla bir gün süreceğini söylemiştin. Gerçi tanımadığım birine neden güvendiysem." Ayağa kalkıp odadan çıkmak üzere ona sırtımı döndüm.
"Nereye gittiğini sanıyorsun daha geleli iki saat oldu ve gecenin bir körü."
"Mutfak ne tarafta?." Gecenin bir vakti olduğunun ben de gayet farkındaydım ve kaçmak gibi bir girişimde de bulunmam gereken bir durum yoktu çünkü zaten alıkoymamıştı beni.
"Sağdaki ilk kapı." Koridor salona nazaran daha serindi bu yüzden hızlıca mutfağa girdim. Evi incelemek gibi bir düşüncem yoktu şu an için. Buz dolabının kapağını araladığımda birkaç domates, birkaç salatalık ve bir kutu peynir ile karşı karşıya kaldım. Eğer ekmek bulabilirsem karnımı doyurmak harika olacaktı. Dolaptan aldığım iki domates, iki salatalık ve peyniri tezgahın üzerine bıraktım.
Mutfak dolaplarında yaptığım ufak çaplı bir arayışın sonunda hiç açılmamış hamburger ekmekleri buldum. Yıkayıp doğradığım domates ve salatalığı iki hamburger ekmeğinin arasına koyduktan sonra bir miktar peyniri de ekmeğin ortasına koydum. Ekmeklerden birini kendime birini de Efkan'a hazırlamıştım.
Uyuyup uyanmak bedenime hakim olan korku ve tedirginliği azaltmış hatta yok denilecek seviyeye indirmişti. Sonuç itibariyle eğer bana zarar vermek istiyor olsaydı ben uyurken bunu gayet rahatça yapardı. Ekmekleri ve iki bardak suyu tezgahın üzerinde bulduğum tepsiye koydum.
Oturma odasına girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey Efkan'ın elindeki ambalajı açılmamış telefon ve sim kartı oldu. Camın önündeki oval masaya elimdeki tepsiyi bıraktım ve boş olan tekli koltuğa oturdum. Ne tür düşünceler içinde olduğunu kestiremesem de muhtemelen birinden haber almak için bu yeni telefonu kullanacaktı.
"Efkan biz kimden kaçıyoruz?. Ya da neden senin peşindeler?."
"Senin bilmeni gerektiren ve düşünmen gereken bir durum değil. Sadece birkaç saat daha sık dişini şimdi birini arayıp evinin önünde birilerinin olup olmadığını öğreneceğim. Dua et ki yüzünü görmemiş olsunlar." Ağzımdaki lokmayı su yardımıyla yuttuğumda kilit vurulmuş dilini kesmemek için kendimi zor tuttum.
"Peki ya yüzümü görmüşlerse o zaman ne olur?."
"Pek iyi şeylerin olacağını söyleyemem." Telefonu sonunda açtığında ekmeklerden rastgele birini aldığı gibi ısırdı. Ve malesef ısırdığı ekmek benim ekmeğimdi.
"O benim ekmeğimdi!."
"Artık benim."
"Hep bu kadar gıcık mısın? Sana zaten bir ekmek yapmıştım neden benim ısırdığımı alıyorsun ki." Cevapsız kalan sorularımdan biri daha... Ortamdaki sessizlik Efkan'ın aradığı kişinin telefonu açmasıyla başladı. Eline iki ısırıklık kalan ekmeği aldığı gibi odadan çıkarak beni merakta bırakmayı yine başardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT RUHLAR
Literatura FemininaAnnesini hiç görmeden, anne sevgisini hiç tatmadan sadece babasının ve akrabalarının sevgisiyle büyüyen bir kız çocuğu mutlu olabilir mi?. Mutluluğu seçip babasına tutunduğu anda babası da ellerinin arasından kayıp giderse ne olur?. Zaten annesinin...