Arkadaşlar final olmasını istemediğiniz için hikayeye devam etmeye karar verdik. Bu iki partlık bir bölüm olacak. Diğer part'ı yarın koyacağız. İyi okumalar...
Her şeyin bu kadar çabuk bitmesine gerek yoktu. Mutlu olduğum zamanlar göz açıp kapayana kadar biterken mutsuz anlarım neden yüz yıllar sürüyor gibi? Gözlerimi kapadığımda hep seni görüyorum. Gözlerim senden kör olmuş gibi. Başka bir şey görmek istemiyorum. Duymak istemiyorum, koklamak istemiyorum, dokunmak istemiyorum... Seni bana unutturacak hiçbir şey istemiyorum. Şimdi de ben hafızama güvenmiyorum.
Ellerimi saçlarıma geçirip derin bir nefes aldım. Nefes almaya çok ihtiyacım vardı. Ama oksijenim tükenmişti. Elimin tutulmaya ihtiyacı var, kalbimin sevilmeye ihtiyacı var...
Zor nefes alıyorken boş koridorda öylece duruyordum. İnsanlar koşuşturuyordu. Bense içimdeki korkudan yerimden kıpırdayamıyordum. Kimseye bakamıyordum, düşünme yetimi yitirmiş gibiydim. Gözlerimi kapadıkça gözlerimin önünde yere yığılışı geliyor aklıma. Ve ben aklımı daha da kaçırıyorum. Onu tutabilirdim. Onu yakalayabilirdim. Ona kimsenin vermediği desteği verebilirdim. Ama o yine yalnız.
En sonunda içimdeki korkuya karşı çıkıp küçük adımlar atmaya başladım. Adımlarım sarsak ve ölmüştü. Beni dışarıdan gören kimse yaşadığımı söyleyemezdi. Adımlarımı biraz daha güçlendirip danışmanın önüne ulaşabildim en sonunda. Niall'a ne olmuştu bilmiyorum ama bilmek de istemiyorum sanırım. Kaldırabileceğim bir cevap değilse ya? Aşkı bulmuşken, aşkıma sahip çıkmaya karar vermişken artık nasıl onsuz yaşayabilirdim?
"Ben..." dedim ama cümlenin sonunu getiremedim. Danışman masasına tutunmasam yerde olurdum şuanda. "Niall Horan adında bir hastayı soracaktım. Daha demin ambulans ile getirildi" dedim en sonunda. Kadın hemen önündek bilgisayara bakıp bana döndü.
Kadın dudaklarını oynatarak birşeyler söylemeye başladı. Kalbimde yerinden çıkarcasına korkuyka atıyordu. Kısa bir süre önce mutluluktan deli gibi atan şimdi korkudan atıyordu.
"Şuan ameliyatta" dedi kadın düz bir tonda. Beynimi sanki yakıyorlar gibiydi. Bütün vücudum uyuşmuştu. Etrafım çok kalabalıktı ama sadece bir tane ses duyuyordum. Niall'ın bana akşam söylediği şarkı kulaklarıma geliyordu. Kulaklarıma ilk başta fısıltı gibi gelen şarkı git gide daha da netleşti. Aynı yumuşak tonda söylüyordu. Şuanda o ana gitmek için nelerimi vermezdim. O ana gidip sonsuza kadar başa sarıp yeniden yaşamak istiyordum.
Daha fazla bedenimi ayakta tutamıyordum. Niall'ı tam bulmuşken böyle birşeyin olabileceği aklım almıyordu. Gözlerimi yavaşça kapatıp kendimi şarkıya verdim.
'Cause all of me
Loves all of you
Love your curves and all your edges
All your perfect imperfections
Give your all to me
I'll give my all to you...
.............................................
Gözlerimi açtığımda artık şarkı kulaklarıma gelmiyordu. Sessiz bir odada beyaz çarşaflar içinde uzanıyordum. Yerimde biraz toplantıktan sonra koluma takılı olan iğneyi fark ettim. Yavaşça iğneyi kolumdan çıkardım ve odadan çıktım. İlk neler olduğunu anımsayamasamda Niall'ın yere yığılışı yeniden gözümde belirdi.
Koridorda bir süre yürüdükten sonra danışmandan Niall'ın kaldığı yeri öğrendim. Hızlı adımlarla Niall'ın kaldığı yoğun bakım odasına ilerliyordum. Aklımdan geçen tek şey o mavi gözlerini yeniden görebilmekti. Sadece bana aşk ile bakan gözleri, sadece benim olan.
Odasının önüne gelince bir an bekledim ve yoğun bakımın camlarından içeriye baktım. Bembeyaz olmuştu. Makinalara bağlanmıştı. Oracıkta yalnız başınaydı. En nefret ettiği şey ile baş başaydı. Yalnızlığıyla. Onu yalnız bırakmak istemiyordum. Tam kapısının koluna dokunmuştum ki arkadan gelen tanıdık bir ses beni durdu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi Noell. Yavaşça ona döndüm. O da en az benim kadar berbat haldeydi. Ağladığı kırmızı gözlerinden belliydi. Noell Niall'ı gerçekten çok seviyordu. Belki de benim yerime Noell ile olmalıydı. Benden daha iyi olduğu kesindi.
"Onu görmek istiyorum" dedim gözlerine bakarak.
"Göremezsin. İzin vermiyorlar aptal" dedi ve odanın hemen önündeki sandalyelerden birine oturdu.
"Durumu nasıl?" dedim ona aynı şekilde bakarak. O benimle tek bir göz teması bile kurmuyordu.
"Seni ilgilendirmez" dedi ve saçlarını karıştırmaya başladı.
"Durumu nasıl dedim!" dedim sert bir şekilde.
"Bende seni ilgilendirmez dedim" dedi ve ayağa kalktı.
"Lanet olsun ne zaman bırakacaksın şunları! Şuanda beni Niall'dan uzak tutma zamanı değil!" diye çemkirdim.
"Ne zaman keseceğimi bilmek mi istiyorsun!" diyip üstüme yürümeye başladı. "Sen hayatlarımızdan çıkıp gittiğin gün. Şuan da o odada olmasının en büyük nedeni sensin. Sen ona bakamazsın. O başkaları gibi değil, yaşaması için başkasının ilgisine ihtiyacı var. Ama Harry sen bencil birisin sen ona bunları veremezsin. Eğer onu gerçekten seviyorsan defol git buradan. Onu gerçekten hayatta tutabilecek kişiye bırak" dedi eliyle gögsümden ittirerek.
"Gitmek istemiyorum" dedim gözlerim dolu bir şekilde. Her ne kadar kabul etmek zor olsa da dedikleri doğruydu.
"Ama gideceksin. Babası buraya geldiğinde seni görmek isteyeceklerini sanmıyorum." dedi ve arkasını dönüp koridorda kayboldu.
Gözlerimden yaşlar delicesine akıyordu ve ben durduramıyordum. Yoğun bakımın camından içeriye baktım. Elimi cama koyarak onu izledim.
"Sana zarar mı veriyorum? Çok mu fazla?" dedim ağlayarak. "Özür dilerim. Lütfen beni affet..." diyip zor da olsa arkamı dönerek odadan uzaklaşmaya başladım.
Niall... Sana herşeyimi verebilirdim. Seni bütün benliğim yapabilirdim. Neden böyle oldu? Neden sana zarar veriyorum! Sana zarar vermek istemiyorum. Sana zarar vermemek için senden vazgeçebilirim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In My Memory (Narry)
Hayran Kurgu"Beni de mi unutacaksın?" "Hastalığımın bile unutturamayacağı birşey var" "O neymiş?" Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp bir sır söyler gibi fısıldadım.. "Bu bir sır"