Multimedia'da Jules ile Noel var :) yorum ve votelerinizi bekliyorum eğer daha çok okunma sayısı yorum ve vote gelirse bölümler de o kadar çabuk gelir sizi seviyorum :)
-‘Noel lütfen gitme bak yalvarırım öldürecekler seni ne olur’
-‘Sadece beni öldürecek olsalar neden 42 kişilik bir gemiyi seçerler kuytu bir yerde vururlar jull mantıklı düşün seni seviyorum geldiğimde mükemmel bir zaman geçireceğiz’ diyerek öpüp koşmaya başlamıştı arkasından ‘dur gitme’ diye bağırsamda faydasızdı artık göz yaşlarım yanaklarımdan damla damla süzülüyordu kalbime sanki bıçaklar batıyor gibiydi gemi kısa sürede harekete geçti gemiden hiçbir terslik yok gibi ilerliyordu belkide sadece şakadır diye düşünerek derin bir nefes alarak arkamı dönüp yürüyecekken birden kalbimi yerimden çıkaracak o sesi duydum o patlama sesini hızla arkamı döndüm ve kalbim yerimden atarcasına çarpıyordu göz yaşlarım artık beni dinlemezcesine dökülüyordu elim ayağım titriyordu konuşamaz haldeydim gemiz gözlerimin önünde alev alev yanıyordu gemi parçaları her yere dağılmıştı şoktan kendime gelip bağırabildiğim kadar bağırdım ağlayarak
‘NOEEEELLLL HAYIIIIIRR !!!!!! ‘ ama artık sesim ona ulaşmıyordu…Bazen kaybettiklerimizin ardından sadece gözyaşı dökeriz… gözyaşlarımız kalbimizdeki cümlelerin tercümanlarıdır aslında… Bir gün herkes gider ama biz onlar hiç gitmeyeceklermiş gibi yaşarız hayatı… Sonra ne mi olur? Sadece kalbimizdeki cümlelerin tercümanları olan gözyaşlarımızla yalnız bırakırlar bizi… tıpkı ‘Noel’in gidişi gibi…
Evet Noel yoktu artık o kara geceyi anlatmak benim için çok zor… Noel o patlamadan sonra artık yoktu… gemiden sadece 6 kişi kurtulabilmişti ama aralarında Noel yoktu… kayıp insanlar var mıydı o bile bilinmiyordu tek söyledikleri şey ölenler için baş sağlığıydı… bunları nasıl söyleyebilirlerdi? En azından bir açıklama yapmaları gerekirdi değil mi? Ama yapmadılar… o gün elim titreye titreye Clara’yı arayıp yanıma çağırmıştı kısa sürede Jake ile gelmişlerdi ben bağıra bağıra ağlarken onlar sadece beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı… Ama başaramamışlardı elim,ayağım titriyordu kalbim göğüs kafesimden çıkarmışcasına çarpıyordu oda yetmezmiş gibi gözyaşlarım beni dinlemeden akıyordu ne yapacaktım şimdi ben? O yoktu artık alışmalı mıydım onun olmayışına? Yapamazdım bu kadar severken olmazdı… o gün Clara ve Jake beni zorla hastaneye götürmüşlerdi bana sakinleştirici yapmışlardı sonra alıp eve geçmişlerdi Noel’i kaybedişimin üstünden 2 gün geçmişti ve bugün onun cenazesi kalkacaktı… onun değildi aslında bilinmeyen bir çok cesedin cenazesi olacaktı ve çoğu yanmıştı hangisi Noel’di bunların bilmiyordum hemen hazırlanıp gittim…
Bir sürü tabut vardı… hangisi Noel’indi bilinmiyordu bütün insanlar bir yerde toplanmıştı hepsi yan yana gömüldü… Yanmamış olanlara isimleri yazılmıştı ama yanan cesetlerin adı rastgele yazılmıştı belki orda yatan kişi Noel değil başka biriydi belki Noel başka birinin ismi altında gömülüydü… ama kimse ilgilenmiyordu. Ailesi yıkılmıştı ben ise sadece mezarının başına oturmuştum gözlerimdeki yaşlar süzülüyordu… göz bebeklerim yanıyordu aslında bütün vücudum yanıyordu… herkes birer birer gitmeye başladı en son ailesi kaldı annesi bana sarılıp ağladıktan sonra gitmişti mezarın başında sadece ben Clara ve Jake kalmıştık mezarın başına oturup konuşmaya başladım…
-‘Beni nasıl bırakırsın? Söz vermiştin bana gitmeyecektin? Hayallerimiz vardı bizim nasıl onları hiçe sayar gidersin? Sen beni bırakamazsın hadi sevgilim çık gel ben seni bekliyorum bak buradayım hadi ben ölmedim de ! burada yatan ben değilim de ! beni bırakma nefes alamam ben gözlerini görmeden,gülüşünü hissetmeden ellerini ellerimde hissetmeden yapamam… Ben sen oldum… sana karıştım… sen gidersen nasıl güçlü kalırım ben? Nasıl söylesene hadi söyle bir şeyler lanet olsun konuş !’ diye mezarın başında bağırıyordum bir yandan da akan göz yaşlarım beni destekliyordu saçlarımı ellerime alarak çekiştirmeye başlamıştım Clara ve Jake yanıma koşarak beni mezardan uzaklaştırıp kaldırdılar onlara ‘Bırakın beni !’ diye bağırıyordum ses tellerim koparcasına bağırıyordum… onlar asla beni anlamayacaklardı… beni eve götürdüler Clara bana yemek hazırlayıp getirdi..
-‘Kaç gündür bir şey yemiyorsun bir lokma ye lütfen’ diye zorladı Clara ona çemkirerek ‘istemiyorum’ dedim… Clara ailesinden izin almıştı ve ben toparlanana kadar bana taşınmıştı buna gerek yok desem de dinlememişti… Sanırım korkuyordu kendime zarar vermemden ama bilmediği bir şey vardı Noel yokken her geçen gün ölüyordum…
…Noel’in ölümünün üstünden 2 ay geçmişti ama ben hala berbat durumdaydım 2 ay boyunca doğru dürüst uyumamıştım her gece çığlıklarla uyanıyordum Clara sürekli yanıma gelip ‘geçti ben buradayım deyip beni sakinleştiriyordu’ aldığım uyku ilaçları,sakinleştiriciler boşunaydı yemek yiyemiyordum su içmek bile canımı yakıyordu yatağımdan kalkıp banyoya gittim aynaya baktığımda kendimden korkmuştum dağılmış saçlar,ağlamaktan ve uykusuzluktan kıpkırmızı kesilmiş göz kenarları ve altları morarmıştı yüzüm solgundu gülmeyi unutmuş gibiydim ruhsuzdum her gün düzenli olarak sinir krizleri geçiriyordum bu durum Clara’yı korkutuyordu…
Clara’nın Gözünden:
Her geçen gün durumu daha kötüye gidiyordu… o benim en yakın arkadaşımdı… onu böyle görmek beni öldürüyordu. Bir şeyler yapmalıydı artık günlerini camdan dışarı bakarak geçiriyordu sadece sürekli ağlayıp,sinir krizi geçiriyordu geceleri ise kabuslarla uyanıyordu… Noel onun ilk aşkıydı yani gerçek anlamda ilk aşkıydı… bu yüzden atlatması zor olacaktı. Onu seviyordum zarar gelmesine izin veremem.
Jules’ın Gözünden:
Aynada kendime bakmaktan vazgeçip yatağıma gömülmek istedim yatağıma gidip uzandım kulaklığımı takıp ‘Demi Lovato-Skycraper’ dinlemeye başladım bir anda gözlerimin önüne Noel’le yaşadığımız pasta yapma macerası geldi… Ve bir anda gözümde canlandı…-‘Noel hayııır yapma şu unu serpip durma etrafa ‘ diyerek kahkahalarla gülüyordum.
-‘Bir kere ben etrafa serpmiyorum küçük hanım yapıyorum işte asıl sen kendine bak iki saattir bir çilekleri doğrayamadın’ deyip ağzına attı bir tane çileği bende yüzüne un attım keşke bunu yapmasaydım diye düşünmüştüm çünkü bağırarak
-‘bana un atmak he? Buna savaş denir ‘ deyip bütün unu başımdan aşağı dökmüştü… bütün malzemeler havada uçuşurken bir anda göz göze gelmiştik ikimizde bembeyaz duruyorduk. Bir anda fazlasıyla yakınlaşmıştık birbirimize o kadar yakınlaşmıştık dudaklarının sıcaklığını bütün bedenimde hissediyor gibiydim nasıl bir şey bilmiyorum ama onu delisiye öpmek istiyordum sonunda dayanamayıp dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı beceriksizdim bu konuda çünkü ilk defa öpüşüyordum biriyle nefesini nefesimde hissederken bir anda geri çekilmiştik ikimizde nefes nefeseydik ve ben kıpkırmızı olmuştum bir anda sessizliği bozarak konuşmaya başladı ‘Bence temizlenelim pastayı dışarıda yeriz’ dedikten sonra bende hemen o utançla ‘evet olur’ dedim ve hızla banyoya koştum banyonun kapısını kapatınca derin bir nefes alıp ‘beni öptü diye kahkahalarla gülmeye başladım’… o gün mutluluktan uçabilirdim…
Anılardan sıyrılıp gözümü açtığımda sanki Noel hala yanımdaymış gibi hissediyordum. Gözlerim yine yaşlıydı nefesimi kesik kesik alıyordum tıkanmıştı boğazım düğüm düğüm olmuştum.Ne diyebilirdim ki… Sen gittikten sonra benden,ben de gitmiştim kendimden…
Yeni bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı ve voteleri bekliyorum :) Sizce Jules Noel'in yokluğuna alışabilecek mi? :) Bu arada küçük bir not geçeyim hikayemde geçen hiç bir cümle ya da kelime alıntı değildir. Hepsi bana ait.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKAO: Acının Tadı 1
Mistério / SuspenseSKAO serisi.. Serinin ilk kitabıdır... Yargılarınızı bir kenara bırakın. Hayat yargılarla yaşanmayacak kadar kısa ve siz kibirleriniz yüzünden görmezden geldiğiniz bir kişiye de aşık olabilirsiniz. Bu hikaye de gizem/gerilim ve sonu ölümcül bir haya...