Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(5)

1.3K 132 201
                                    

Bölüm Beş: Konuşan Şapka Neden Bizi Bir Binaya Yerleştirmek İçin En Uygun Yöntem Olsun Ki?

Sakin kalmak için nefeslerimi yavaşça alıp verirken yanımda duran Albus bununla uzaktan yakından ilgilenmiyor gibi duruyordu. Gölün üzerinden buraya geldikten sonra hepimiz bir odaya alınmıştık ve bekliyorduk. Az sonra gidecek ve binalarımıza yerleşecektik. 

Niye bu kadar gerildiğimi bilmiyordum bu zamana kadar her seferinde Slytherin'de olacağımı düşünmüştüm. 

"Albus sakin ol." dedi Rose arkadan kafasını öne uzatıp ona bakarken. Albus kafasını sallasa da stres yaptığı için kulakları kızarmıştı. Albus kafasını bana eğdiğinde ona dönmeden diyeceği şeyi bekledim. "Sen nasıl bu kadar sakin durabiliyorsun?" Ona şaşkınca baktığımda kaşlarını çatmış suratıyla karşılaşmıştım. 

Dışarıdan öyle görünüyorsam bile kesinlikle sakin falan değildim. "Sakin değilim ki." dedi omzumu silkip siyah pelerinle oynarken sonunda karşımızdaki kapı açıldı ve içeriye suratında oldukça büyük bir gülümseme olan adam girdi. Gergin konuşmalar anında kesilirken herkes ikişerli sırasına dönmüştü. Dikkat eksikliğim olduğundan adamın dediklerinin çoğunu dinlemedim. Sadece adının bize mektupları yollayan Neville Longbottom olduğunu ve Bitki Bilim dersine girdiğini anlayabilmiştim. Sonunda önde o olmak üzere yavaşça ilerlediğimizde Albus elini pelerinini sildi ve derin nefesler alıp vermeye başladı. 

Onu sakinleştirmek istesem de yapamıyordum çünkü gerçekten de lanet olası bir inadı vardı bu konuda. En iyisinin yaşayıp görmek olduğuna karar verip ilerledim ve saçlarımı geriye ittim. Bazı insanlar hala gergince fısıldaşıyorlardı.

Bunun nedeni kesinlikle binalarımızı öğrenecek olmamız değildi, biz buraya göl üzerinden gelirken ortaya çıkmış göl halkıydı. Tamam beni görmek istemeleri gerçekten de çok şekerdi ama herkes korkmuştu. Neyse ki orada Albus'un nereden tanıdığını bilmediğim bir adam vardı da işi o halletmişti. 

Sonunda kapı açıldığında sıraya girerek ilerledik ve bir sandalyenin üzerine bırakılmış bir şapkayı görene kadar durmadık. Öğretmenler masası olduğunu anladığım uzun masa öğrencilerin olduğu dört masaya dönüktü. Tüm masalar oldukça uzun ve doluydu. Öğrenciler arasında dolanan gözlerim ilk Victoire'yle karşılaşınca kız bana kocaman gülümsedi. Üzerine Ravenclaw arması olan bir cübbe vardı. Molly ve onun kardeşi de o masadaydı. 

Gözlerim biraz daha dolandığında sonunda onlara baktığımı anlayan James elini hızlıca havada salladı ve kocaman sırıttı. Onun yanında oturan Fred, Roxanne ve Dominique de ona katılmıştı. Albus onlara bakarken rahatlamış gibi olunca elimi boynuma götürüp cübbemin içerisinde kalan boncuklu kolyeme dokundum. 

Beş boncuk Melez Kampı'nda geçirdiğim yılları gösteriyordu. Rahatlarken kafamı öğretmenler masasına çevirdim ve irkilerek gözlerimi kocaman açtım. Öğretmenler masasında oturan oğlan bardağını kaldırıp bana selam verdikten sonra içeceğini yudumladı. Albus da benim döndüğüm tarafa döndüğünde şok olmuştu. 

Emin olduğum tek şey buraya geldiğimizde Teddy Lupin'in orada oturmuyor olduğuydu. "Hayır." diye inledi Rose arkamda elleriyle suratını örterken. "Dediği sürpriz bu muydu yani? Buna sürpriz değil başka bir şey derler." Jane ayağa kalkan kadını gördüğü gibi parmağını dudağına götürüp Rose'a susmasını işaret etti. 

Kadının siyah saçları havada süzülen mumların ışığıyla parlıyordu ve gözlerinden zeka fışkırıyordu. "Minerva McGonagall, okul müdiresi." Kafamı aşağı yukarı sallayarak bana bilgi veren Albus'u onayladım. Teddy Lupin'in kaşları bunu görünce merakla havaya kalkmıştı. Kadın ayağa kalktığı an herkes sustu, haklılardı o kare gözlüklerin ardından bana da biri böyle baksa bende susardım. 

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin