Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(9)

1.2K 130 133
                                    

Bölüm Dokuz: Vay Be Minerva McGonagall Klas Odada Kalıyor, Hogwarts Müdiresi Olmak Fena Fikir Değil

Ellerimi sertçe üzerime sildikten sonra kafamı iki yana salladım. Alt tarafı Neville Longbottom'a gidecek ve bugün olan uçuş dersine katılamayacağımı söyleyecektim bu, bu kadar zor olmamalıydı. Böyle anlarda cidden sinirden kafayı yiyecek gibi oluyordum.

Melez olmak ayaklarımı beş saniye yerden kaldırmamı engelliyordu, Percy ve diğerleri dışında bana getirdiği bir ayrıcalık da yoktu ayrıca. Gözlerim devrildiğinde yandan gelen alaycı gülüşle neredeyse yerimden sıçrayacaktım. Elim kalbime pençe şeklinde gitti ve sonra hızlıca pençeyi uzaklaştırdım. Gereksiz bir hareketti ama Kıvırcık'tan görüp durmaktan bende de alışkanlık edinmişti. "Kaldıracak kafam yok Malfoy."

Scorpius Malfoy dediğim canını sıkmışsa bile bunu çaktırmadan yaslandığı kolona biraz daha yaslandı ve kollarını bağladı. Bana dikili gri gözleri o kadar keskindi ki başka biri olsaydım korkardım. Ne istiyordu bilmiyordum ama onunla cidden uğraşacak halim yoktu. Babası hakkında konuşulanları duymuştum. Ailesiyle insanları yargılayan biri değildim. Öyle olsa baştan sona etrafa kötülük yaymam gerekirdi, tabii ki iyi de değildim. Öyle hissetmiyordum ama kötü de olduğumu düşünmüyordum.

En azından annem kadar.

Tüylerim annemi hatırladığım an diken diken olduğunda titreyerek yutkundum. Scorpius da bu ani değişimimi fark etmiş kaşlarını hafifçe çatmıştı. Onlarla tek ortak dersimiz İksir'di- Kaderler'e teşekkürler, davayı çektiğiniz için de zahmet oldu- o zamandan beri onu ve Marcus denen çocuğu gördüğüm tek zaman yemek zamanları ve merdivenlerde olduğum anlardı. Laf atıp durmaları işkenceydi tabii ki ama asıl uğraştıkları Jane gibiydi.

Jane Nicky'le daha doğrusu sadece Malfoy uğraşıyordu.

Marcus denen çocuksa bana laf atmaktan garip bir zevk alıyordu. Arada sırada Albus'a ve oldukça nadir olsa da Rose'a sataşıyorlardı. Gerçi bu koca hafta boyunca sadece bir kere Rose'a laf atmışlardı. Rose dışarıdan ne kadar korkutucuydu bilmiyordum ama yanında olan ben olsam da onu kendime düşman etmek istemezdim.

Kızın bilmediği büyü yoktu.

Athena bunu yapacak olsam beni aptallığım yüzünden lanetlerdi. "Ne oldu Jackson hortlak mı gördün?" dediğine alayla güldüm. Bana zararı yoktu ama arkadaşıma laf atıp durması onu sevmemem ve anlaşamamız için oldukça geçerli bir nedendi. Ne diyordum insanları aileleriyle yargılamazdım.

Draco Malfoy şu an bakanlıkta çalışıyordu mesela, o kendi yolunu bulmuştu. Scorpius Malfoy babasından önceki atalarının izlerinden gitmek istiyorsa kendi bilirdi. Bir de onun için endişelenecek halim yoktu. Zaten kafayı yiyecektim endişeden.

Endişe deyince tekrar tüylerim diken diken oldu. Bir şeyler oluyordu ve bunu anlamamı sağlayan şey Percy'nin mektubu olmuştu. Sadece ne olduğunu kestiremiyordum. Bazı parçalar eksikti ve ben resmi tamamlayamıyordum. Sıkıntı değil, diye mırıldandım içimden kendime. Kimse Hogwarts'da bana dokunamazdı değil mi? "Seni gördüm. Yetmez mi?"

Scorpius bu dediğim komik bir şakaymış gibi güldü. Neredeyse gözlerinden yaşlar gelecekti. İçimden bir ses onun göründüğü gibi olmadığını söylüyordu. "Komiksin. Yalan yok, Slytherin'de olsan belki arkadaş olurduk."

Sonra aniden dediği şey gerçek olsa nasıl olurdu diye düşünüyormuş gibi durdu. Gri gözleri koyulaşmıştı, aniden gözleri eski haline döndü. "Cidden." dedim dayanamıyormuş gibi. İki yana açılmış ellerim ve öfkeyle koyulaşan gözlerim onu ürkütmüş gibi duruyordu. Percy bile ben sinirlendiğimde bazı anlar yanıma yaklaşmaya cesaret edemezdi.

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin