Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(20)

1.4K 105 185
                                    

İyi Okumalarrr 

BÖLÜM SONUNDAKİ AÇIKLAMAYA LÜTFEN BAKIN

Bölüm Yirmi: Percy'nin Rüyası Doğru Çıkıyor ve Hogwarts'da İlk Yılımı Bitirmenin Güzel Bir Yolunu Buluyorum

Yazı yazmayı sevmediğimi hepiniz biliyorsunuz ama hiçbirinize detaylı olarak bunun benim için ne tür bir işkence olduğundan bahsetmediğimden biraz detaya girmek istiyorum. 

Birinin sizi saatlerce durmadan dövdüğünü, sonra yemek vermeyip yaralarınızın iltihap kapmasına neden olduğunu hayal edin sonra o iltihaplı yaraya zehir döktüğünü düşünün ve bunu onla çarpın işte yazı yazmanın benim için nasıl bir işkence olduğunu artık tahmin edebiliyorsunuz. 

"Çok yavaşsın Jackson." dedi karşımda oturup yemek yiyen kadın tavuğunu yutup bana sırıttıktan sonra. Ona ters ters bakıp geri kağıda döndüm ve tüy kalemimi mürekkebe batırıp büyük sınıfların notlarını bir deftere not almaya devam ettim. İsim, bina, not, yorum, isim bina, not, yorum...

Arada tanıdık kişiler görmek bile bir süre sonra beni mutlu etmeye yetmemeye başlamıştı. Bayılacak gibi hissederken bir elimi kaldırıp sertçe gözüme bastırdım ve yazmaya devam ettim, az sonra gözlerim kanayacakmış gibi hissediyordum.  Kendi sınavının ardından bizi alan Profesör Cox diğerlerini Filch ile bahçeye yolladıktan sonra beni almış ders işlediğimiz sınıfa getirmişti. 

Diğerleri ne haldeydi bilmiyordum ama Filch işin içindeyse onların da halinin pek iyi olmadığını tahmin edebiliyordum neyse ki yanlarında Hagrid vardı. "Arkadaşın, Weasley." dedi Profesör Cox dikkatimi üzerine çekip kollarını bağlarken. Gözlerinde oluşmaya başlamış vahşi ifadeye ufak bir bakış atıp kullanmadığım elimi dizimin üzerinde yumruk yaptım. Ağır konuşması zaten katlanılması zor olan karakterini iyice itici yapıyordu ve sanki biri beynimi tırmalıyordu. "Kendini çok zeki sanıyor." 

"Kendini zeki sanmasına ihtiyacı yok, zaten zeki." Onu tersleyen sesime rağmen inatla suratına bakmadığımda sırf beni sinir etmek için sesli güldü. "Thea, Thea, Thea bence sen arkadaşlarına çok güveniyorsun. Potter, Weasley-Granger, Malfoy bunlar seni kurtaramaz biliyorsun kahraman olan soyadlar değil." 

Soyad lafını öyle bir bastırmıştı ki kafamı kaldırıp ona bakmadan edememiştim, gözlerindeki vahşi ışık gittikçe büyüyor ve gittikçe tehlikeli oluyordu. "Senin abini ele alalım mesela." Ellerini yumruk yapıp çenesinin altında birleştirdiğinde elim öyle bir titredi ki masaya mürekkep damladı. "Oldukça ünlü, dünyayı iki kez kurtarmış, iki kez kehanette yer almış. Tanrılara bile bir şeyler öğretmiş ama herkes onu ne diye biliyor Percy Jackson diye. Soyadı önemsiz anlıyor musun? Başında Percy yoksa Jackson soyadı kimseyi etkilemiyor, bunu en iyi sen biliyorsun."

Tüy kalemimi sıkarken parmaklarıma yayılan mürekkebe aldırış etmeden onun gözlerine bakmaya devam ettim. "Hadi şimdi diğer soyadlara bakalım." dedi tane tane sanki bana ders anlatırmış gibi. "Potter'ı konuşalım."

"Konuşmayalım." dedim sözünü kesip kalemi masaya atarken. "Bestia'yı konuşalım." Profesör Cox kaşlarını havaya kaldırıp bana dikkatle baktığında cüretkarlığım onu bir süreliğine şaşırttı. "Canavar olan birine yakışacak en güzel soyadı yani, kimsenin tanımadığı birinin soyadını yani." Öne eğildikten sonra onun suratına yayılan gülümsemeyi görmezden geldim. "Beni ona yollamaya çalıştınız. Ormanda saklanıyor değil mi, beni ona götürmek amacındı ama o kadar beceriksizsin ki bunu bile yapamadım. Şimdi de arkadaşlarımı kötülemek istiyorsun." 

Profesör Cox'un konuşmamın sonunda kısılan gözlerini bileğime sarılan eli izlediğinde şimdi beni alacak diye düşünüyordum. Beni alacak ve planları neyse oraya götürecek. 

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin