Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(3)

1.5K 153 102
                                    

Bölüm Üç: Diagon Yolu

"Öncelikle alacağın şeylerin yerlerinin ismini buraya yazıyorum. Mektubu alan herkes buraya doluştuğu için biraz kalabalık ama kaybolmazsınız herhalde. Kaybolursan da git direk birine sor. Bana sorduğun gibi yani." Manidar bir gülümsemeyi dudaklarına oturturken ben de gülümsedim. Eğer onunla daha uzun konuşabilseydim muhtemelen çok daha samimi olurduk.

İnsana güvence veren bir yapısı vardı. O yeşile döndürdüğü saçlarını karıştırdı ve eliyle önünde durduğumuz bankayı gösterdi. "Senin yerinde olsam paramı aldıktan sonra- ki tahmini ne kadar alman gerektiğini ve para dönüşümlerini de söyledim sana. Bu arada gitmeden uğramak istersen Weasley Şaka Dükkanı'nda beni bulabilirsin." Ona kocaman bir teşekkür ettikten sonra bir süre göz göze kaldık ama sonra sarılmak yerine hızlıca mermer merdivenleri çıkmaya başladım.

Kapının yanında dikilen garip güvenlikleri geçtikten sonra oldukça sessiz olan bankaya girdik. Percy beyaz mermer zemin midesini bulandırmış gibi suratını buruşturdu. Ona katılmadan edemedim. Bu mermerler benim gözlerimi ağrıtıyordu. Altınlarla ilgilenen cincülere baktım ve derin bir nefes aldım. Gringotts büyücülerin bankasıydı. Burada bildiğim kadarıyla bir sürü kasa falan vardı. Benim zaten melez olarak kullanmam gerek ayrı bir Drahmi birimi varken bir de başıma Galleon, Knut ve Sickle çıkmıştı. Eğer Annabeth olsaydım bunlar arasındaki hesaplama işleri hoşuma giderdi.

Ama değildim ve matematikle aramda asla ama asla iyi olmamıştı. Percy'le birlikte bankoya yaklaştık ve bize dönen cincüceyle göz göze geldim. Onun minik gazete okuma keyfini bozmuşa benziyorduk. Percy onun masaya bıraktığı üzerinde hareket eden resimler olan Gelecek Postası'na dikkatle baktı. Gözleri ona bakan bana dönmüştü ve kafasını iki yana sallamıştı.

Hah! Tartarus'a giren oğlanın şaşkınlığına da bakın hadi.

"Kasamdan biraz para almaya geldik." dedim kollarımı onun önündeki yere koyup parmak uçlarıma çıkarken. Biraz kısaydım bunu kabul ediyordum ama bu Percy'nin bana gülerek bakan gözlerini oyma isteğimi değiştirmiyordu. "Adınız?" dedi cincüce dikkatle beni süzerken. Burada Percy'nin ve benim de bildiğim bir gerçek vardı. Evet soyadım Jackson'dı ama bu Amerika'da çıkardığımız kimliğimde böyleydi.

Gerçekte böyle değildi ve benim İngiltere'de olan asıl kimliğimde olan asıl soyadım geçerliydi. Hogwarts'dan gelen mektupla Hermes oynamıştı ama muhtemelen bunu yaparken orada yazan soyadımı da değiştirmişti. Banka da bu mümkün değildi. Percy'e bakmadan suratımın beyazlamasını saklamaya çalıştım ve cincüceye baktım. "Melody Thea Bestia."

Bir soyad bile nasıl beni bu kadar ürpertebilirdi ki?

"Anahtarınız yanınızda mı?" Minik zümrütten anahtarı çıkartıp ona uzattım. Cincüce dikkatle anahtarı inceledi ve iç çekti. Bana anahtarı geri verdi ve oturduğu yerden kalkıp yere indi. Onun yerine anında biri otururken onun büyük ve oldukça beyaz salonda izledik. Sonunda bir kapıdan geçti ve mermerler kayboldu. Gözlerim mutlulukla parlarken sırıtmam kesildi çünkü burası tıpkı bir maden girişi gibiydi. Dar koridoru meşaleler aydınlatıyordu ve yerlerde raylar vardı. Rayların üzerinde duran ve direk aşağıya doğru ilerleyen rayları takip edecek arabayı süzdüm. Ona bineceğimiz ne yazık ki gayet açık ve netti.

Cincücenin arkasından Percy'le arabaya bindiğimizde sımsıkı arabanın kenarlarını tuttum ve o anda yolculuğumuz başladı. Aşağı doğru ilerledikten sonra hızlıca sağa döndük ve bu bir süre daha böyle devam etti. Pek yollara dikkat etmemiştim. Bu dikkat etmemiş halimle bile burada kaybolursam asırlar sonra bile bulanamayacağıma emin olmuştum. Araba hızla kendi başına ilerlemeye devam etti. Hızlı trene binmek gibiydi. Saçlarım geriye savruluyordu ve rüzgar yüzümü uyuşturuyordu. Gittikçe derinlere iniyorduk bunu aşağıya doğru gitmemizden ve etrafın iyice soğumasından anlayabiliyordum.

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin