Melez Cadı ve Othrys Dağı(2)

733 50 258
                                    

Beş bininci kez silip baştan başlıyorum yazmaya inşallah olacak

(Bu arada cidden bekletme için özür dilerim ama YAZAMIYORUM NASIL BİR BÖLÜM BU YAZILMIYOR)

Bölüm İki: Potterların Evinde Bitmeyen Kabuslarımla Uğraşıyoruz

Kolaydı.

Gerçekten de çok kolaydı. Melez Kampı'nda ya da Hogwarts'da yorgunlukla bir yere oturduğum zamanlarda üzerime binen ağırlıkla gözlerimi yavaşça kapamamdan hemen hemen hiçbir farkı yoktu. Çok kolaydı yine de çok acı doluydu.

Çok acı doluydu çünkü az önce düştüğümde kırdığım kemiklerimin sesi kulağımda yankılanıyordu, dudaklarımın arasından kaçan nefesle beraber yanağıma sıçrayan kan yavaşça yana kayıyordu.

Canım çok yanıyordu.

Dolu gözlerim gökyüzüne dikildiğinde görebildiğim tek şeyin solan mavi ışık olmasına rağmen, bu görüntünün çok güzel olmasına rağmen canım çok yanıyordu. Yavaşça aşağıya kayarken parmağımı bile kıpırdatmak zordu ama gözlerimi kapamak çok kolaydı. Belki de korkutucu derecede kolaydı.

Her zaman içimde ölümün kötü olmadığını söyleyen o ses kulağıma fısıldıyordu yine, sıcak kollarına çağırıyordu beni. Melez Kampı'nda ya da Hogwarts'da uykunun beni çağırmasından hiç farklı değildi. İkisi de sıcaktı, üzerime inen yorgunluk ikisinde de beni o kollara itiyordu ve... ve bir yanım bile bile ölümün açık kollarına gitmek istiyordu.

Ne kadar ölmek istemesem de bir yanımın her zaman, ne olursa olsun gitmek istediğini bu gece öğrenmiştim.

Küçükken ölümün hep sıcak olacağını düşünür dururdum. Daha doğrusu öyle umardım çünkü odam olan bodrum katı hep soğuktu. Kış ya da yaz olması fark etmezdi, en sıcak günlerde bile bodrum katı soğuk olurdu. Ne yaparsam yapsam geçmeyecek bir soğuktu bu, üzerime sardığım battaniye beni soğuktan korumaya yetmezdi, ayaklarımı kendime çekmem işe yaramazdı, ellerime üflemem sadece nefesimi tüketir başımı döndürürdü. O soğukta uyumak zordu, başımı taştan sert yastığa koyup iyice büzüşürken sıcak bir yerde olduğumu düşünürdüm.

Nedense o sıcak yer bir noktada ölüm kavramına dönüşmüştü.

Ölürsem üşümezdim. Ölürsem canım yanmazdı, ölürsem belki sonunda mutlu olurdum, ölürsem kurtulurdum. En azından öldüğümde huzur bulurdum.

Bu gece suya çarpıp bedenimden ayrıldığımda ölümün hiç sıcak olmadığını da öğrenmiştim.

Ölüm o bodrum katından daha soğuktu, annemin buzdan şatosundan bile daha soğuktu ve her şey bomboştu.

Benim içim bomboştu. Saniyeler önce hissettiğim acı, aklımı saran o düşünceler, hissettiğim karmaşık duygular artık yoktu. Hepsi gitmişti. Kalbimin içini donduran soğuktan başka hiçbir şey yoktu. Suyun dibine bedenimle inerken, suyun dibinde bedenimin yanında otururken hiçbir şey hissetmiyordum.

Buz katmanı bedenimi sarıyordu, buz katmanı ruhumu sarıyordu. Kollarımı kıpırdatamıyordum bile, buz her yerimi sararken sadece izleyebiliyordum. Percy'nin ve diğerlerinin sesleri, onlarla geçirdiğim her huzurlu anı bulanıklaşıp yok oluyordu.

Ben yok oluyordum.

Hiçbir şey yapamıyordum.

Gözlerim birden açıldığında aldığım kesik nefes sessiz odaya dağılmıştı. Tüm bedenim düzensiz nefeslerimle sarsılıyordu, gözlerim açılır açılmaz dolmaya başlamıştı, boğazımda bir yumru vardı ve dudaklarım titriyordu.

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin