Melez Cadı ve Kayıp Kahin(4)

1.2K 84 100
                                    

İyi okumalarrrr

Bölüm Dört: Ruh Hastası Apollon

Kabusların ve rüyaların melezler için uyarıcı özellikleri olduğunu hepiniz biliyorsunuzdur. Yani bilmeyenleriniz de artık an itibariyle biliyorsunuz. 

Bu yüzden kabuslardan aşırı nefret ederim işte. Rüyalarımda bile huzur bulamamak dünyanın en kötü şakası gibiydi ve ben her kabus gördüğümde birkaç küfür savurmaktan kendimi geri alamıyordum. Annemin zihnimle oynayıp gösterdiği kabuslardan değil, tanrıların işleri yüzünden olan kabuslardan bahsediyorum. Annemin neden olduğu kabuslar Draco Malfoy'dan zihnimi korumaya yönelik sayısız ders aldıktan sonra gitmişti, zihnim dış müdahalelere tamamen kapalıydı. 

Ama bu seferki küfür etmek isteyeceğim bir kabus değildi. Hatta bence kabus bile değildi. Koyu renk duvarları olan odada gözlerimi gezdirmeye başlarken odada bir hışırtı duyuyordum ama kaynağına şimdilik bakmak istemiyordum. Büyük bir yatak duvara yaslanmış üzerindeki mantar panoya bir sürü fotoğraf asılmıştı. Bazıları Potter ailesine aitti, bazılarında tanımadığım ama Harry Potter'a acayip benzettiğim bir adam vardı ve bazılarında o adamla turuncu saçlı bir kadın vardı. Hepsi hareket ediyordu, panoyu dikkatle süzdüm ve gözüme takılan ortadaki fotoğrafla sırıttım.

Rose'un ikinci yılımızda hunharca çektiğimiz resimlerinden biriydi ve o kısa hareketlerimiz bile fotoğraftan sonra neler olduğunu gösteriyordu. Resmin bir kısmında sırıtan Scorpius'a bağıran Jane bir süre sonra onun saçlarına atlıyordu, Rose kamerayı tutan James'e kollarını bağlamış bir şeyler diyordu, ben Albus'ın dizine yatmış uyukluyordum ve Albus da kafasını geriye atmış uyuyordu. Dominique, Fred ve Roxanne de ödev yapıyordu ama hepsi sadece Fred onları ittiği için saliselik resimde gözüküyordu.

O gürültüde uyumayı nasıl başardığımızı bir süre ciddi ciddi düşündüm ama sonra pes edip odanın geri kalanını inceledim. Yatağın karşısında bir dolap onun yanında kitaplık vardı, Albus'ın baykuşu pencerenin önünde öylece dikiliyordu ve camın önündeki masada oturan Albus üzerine eğildiği kağıda yazı yazıyordu. Ödev yapması olasıydı ama hava çok karanlıktı ve bildiğim kadarıyla Albus ödev yapmayı uykusundan daha çok sevmiyordu. 

"Albus!" diye seslendi aşağıdan biri. Ginny Potter'ın sesini duyduğumda kapıya döndüm ve Albus'ın sandalyeyi itip ayağa kalkmasını yan gözle izledim. Koyu renk pijama takımına tamamen zıt parlak yeşil gözleri ve dağınık kahve saçları aynen hatırladığım gibiydi ama sanki biraz uzamıştı. Kapıyı açıp odasından çıkan Albus'ın peşine takıldığımda masasında onun kendi çizdiği resimlerle dolu bir tomar olduğunu fark etmemiştim. 

Ginny Potter o aşağıya inerken tekrar merdivenlere doğru bağırdı. "James, Lily!" Albus merdivenleri indiği an patır kütür aşağıya inen James ve Lily'e baktım. Lily'i sadece bir kere görmüştüm ama gerçekten fazla güzel olduğunu çok net fark etmiştim. Karman çorman olmuş turuncu saçları ailede tekti. James'in saçlarına daha çok turuncuyla kahve arasında derdim, kahve gözleri James'le aynıydı ve çok güzeldi. 

Üçü birlikte devasa mutfağa girdiğinde aynı anda masaya oturdular. Önlerine bırakılan dondurma tabaklarına iştahla bakan Lily ve James beklemeden yemeye başladıklarında dalgın gözlerle tabağına bakan Albus dondurmayla oynamaya başladı. Harry Potter bu halini fark etmiş kaşlarını çatmıştı. "Ne oldu Albus?" 

"O sabahtan beri böyle." dedi James ağzındaki dondurmayla. Lily onun ağzındaki dondurmaya suratını buruşturmuş annesiyle göz göze gelmişti. "Rose bana mektup yolladı mı?" diye sordu Albus onu umursamadan. "Ya da Jane, Scorpius da olabilir." 

"Niye Thea'yı saymıyorsun?" diye sormuştu bu arada James ama Albus onu umursamamakta iyiydi. "Hepsi tatilde Albus." dedi masaya oturan Ginny Potter. "Gerçekten neden Thea'yı saymıyorsun?" James merak ettiği tek şey buymuş gibi tekrar sordu. Bir süre sonra gözleri açılmış ve parlamıştı. "Sürpriz doğum günü mü yapacaksınız yoksa?"

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin