Melez Cadı ve Othrys Dağı(8)

459 40 142
                                    

İyi okumalar canlarım 💜💜💜

Bölüm Sekiz: Albus Gittikten Sonra

Yazın bunaltıcı havası gece bile etkisini kaybetmemiş, yataklarında sağa sola dönen ve ferahlık arayan melezlerin uykusunu kaçırmıştı.

Benim için çok bir fark yoktu çünkü kabus gördükten sonra zaten kolay uyuyabildiğim söylenemezdi. Yatakta sağa sola dönüp kendi kendimi çıldırtmamak için bugün odamdaki camdan dışarı çıkmış diğer dairelerin balkonlarını ve binadaki çıkıntıları kullanarak apartmandan ayrılmıştım.

Üzüm salkımlarıyla dolu güzel belki biraz boğucu kokulu tepede durup Roma Kampı'nın karanlıkta görebildiğim kısımlarına bakıyordum şimdi. Nasıl buraya geldiğimden pek emin değildim ama içim bir nebze rahatlayana kadar yaptığım yolculuğun sonunda kendimi burada bulmuştum. Percy ve Annabeth bu saatte evden dışarı çıktığımı öğrense ne yapardı bilmiyordum ama yatağımda uzanıp öylece tavana bakma düşüncesi bu gece çok zor gelmişti gözüme.

Açık bir alanda durmaya ihtiyacım vardı. Öylece etrafa bakabileceğim açık bir alana ihtiyacım vardı, böylece etrafımdaki diğer şeylere odaklanabilir ve kabuslarımın omuzlarıma geçirdiği sivri pençelerinden kurtulabilirdim.

Ama Kaderlerin benim huzur bulmamla hatta bunun fikriyle bile sorun yaşadıkları gerçeğini atlamıştım.

"Yalnız kalıp düşüncelerden saklanmak için iyi bir saat ve iyi bir yer bulmuşsun Küçük Melez." İçine Baküs heykeli tarafından su püskürtülen havuzun oturduğum ucundan kalkıp hızla arkamı döndüm. Dönerken çektiğim kılıcım ay ışığının altında peşinde iz bırakarak ilerlemiş havada sanki dans ediyormuş gibi hareket etmişti.

Şimdi dürüst olmam gerekirse güvende hissettiğim ortamlardayken savunmamı azalttığım ve etrafa daha az dikkat ettiğim gibi bir gerçek vardı. Bunu reddetmiyor aksine kabul ediyordum çünkü ben de farkındaydım ne kadar rahatladığımın ama yalnız başımayken savunmamı indirmek? Hayır, bu mümkün değildi.

Mümkün olmayana kadar eğitim almıştım.

Uzun lafın kısası arkamdan gelen sesin sahibinin bana yaklaşan ya da bir süredir orada duran biri olma olasılığı yoktu.

Bu da konuşanın kim olduğuna dair üretebileceğim fikirleri filtrelememe yardımcı oluyordu.

"Kılıcını çıkarmana gerek yok; işe yaramayacağı gerçeğini geç, sana zarar vermek gibi bir niyete sahip değilim." Güzel konuşmaydı. Bir konuşmaya kılıcımı indirmemeyi öğreneli çok oluyordu ama.

Tepkisizliğimi izleyen birkaç kalp atımı kadar süren sessizliğin ardından kadının güldüğünü duydum. Kahkaha falan atmamıştı, gülüşü uzun bile sürmemişti ama o minik kıkırtıyı duyabilmiştim. Tüylerim diken diken olsa da pozisyonumu koruyup hareket etmeye hazır halde bekledim. Kadın direkt arkamdaki ayın vurmadığı gölgeler ve çalıların arasında dikiliyordu, hiçbir şeyini göremesem de sesinden kendine güven ve güç akıyordu.

"Akıllı, akıllı. Hemen gardını düşürmüyorsun, çok güzel." Gölgeler kıpraşıp çalılar hareket ettikten sonra gölgenin bittiği ay ışığının başladığı bölgeye atılan adımı gördüm. Kadın yavaş yavaş içine karıştığı gölgelerden kopup aydınlığa çıktı, yüzünü loş ışık yüzünden göremesem de uzun boyunu görebilmiştim. Duruşu da sesiyle aynı havayı taşıyordu, yapılı bir bedeni olsa da iri yarı durmak yerine hızlı ve çevik duruyordu, esmer teni ve siyah saçları vardı. Saçlarıyla aynı renk diz kapaklarına gelen bir şortla askılı tişört giyiyordu.

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin