Melez Cadı ve Kayıp Kahin(11)

1K 71 381
                                    

İyi okumalarrr ❤️

kapak nasıl olmuş sizce

Bölüm On Bir: Jane Birilerine Ayar Niyetine Ders Veriyor

"O ada olmasın o ada olmasın o ada olmasın!" dedi panikle odada ileri geri yürüyen Percy. Annabeth gülse mi ağlasa mı bilemiyor gibi duruyordu ve diğerleri hiçbir şey anlamamıştı. Nico ortalarda yoktu ama mısır yiyen Thalia, Harry Potter ve diğerleriyle birlikte oradaydı. Ayaklarını Büyük Ev'deki koltuklardan birine uzatmış havada asılı duran ve arada titreşen bir şeyi en sevdiği dizinin yeni sezonunu izlermiş gibi izliyordu Thalia. Ona bakarken ondan artık o kadar da nefret etmediğimi fark ettim.

"O adada ne var?" dedi Hermione Granger merakla. Percy ve Annabeth bakıştığında Percy suratını buruşturmuştu. "Bir tanrı. Rezil, ruh hastası bir tanrı."

"Percy." dedi Annabeth uyarır gibi. Bunu her yaptığında gülesim geliyordu çünkü Hera'dan bahsederken kullandığı kelimeler öğrendiğim ilk küfür ve hakaretlerdi. "Ne?" dedi Percy. "Öyle ve eklemek isterim ki benden nefret ediyor."

"Percy çoğu canlı senden nefret ediyor." dedi Thalia mısırı ağzına tıkmadan önce. Percy ona bir şey dememişti ama gülecek gibi olması aralarının düzeldiğini gösteriyordu. Üzerinde konuştukları şeye döndüğümde suratım buruşmuştu. Sapık gibi bizi mi izliyorlardı?

"Albus için üzülmesem de, kusura bakma-" Percy elini kaldırıp özür diler gibi Profesör Potter'a baktı ama cidden kast etmiş gibiydi. "Scorpius'a yazık oldu."

"Limonata." dedi Thalia sırıtarak. Draco Malfoy ona yandan bakış atsa da o bile bunu komik bulmuştu. En başından beri bizi izliyorlardı yani. Masanın üzerine birkaç büyülü şey dizilmiş mum falan yakılmıştı havada sallanan şey saydam olsa da arada dalgalanıyordu. Bu saydam şey beni gösteriyordu bir de, kollarımı yastığıma dolamış uyuyordum. "Ay." dedim kendimi dikkatle incelediğimde. Saçlarım karışmış yüzüm yanmaktan soyulmaya başlanmıştı. Ayrıca burnumun çevresinde güneş yüzünden iyice beliren birkaç çilim vardı ki ben onları sevmezdim bile. Uyuyan bedenim suratını hafifçe buruşturduğunda bunun çok garip olduğunu düşündüm. Yani kendi tipimi görüp rüyamda rahatsız olmuştum ve gerçekte yüzüm buruşmuştu. Bir el uyuyan bedenimi sertçe dürttüğünde oda hafifçe dağılır gibi oldu ama kendi aralarında konuşmaya dalmış yetişkinlerin bizi izlemeye döndüğünü görmüştüm.

Uyandığımda bana endişeyle bakan Jane'le göz göze geldim. "Uyandırmak istemezdim ama." Eliyle içinde bulunduğumuz otel odasına benzer odayı işaret etti. "Sanırım beladayız."

"Sanırım izleniyoruz." dedim ben de aynı şekilde. "Rüyamda Melez Kampı'nda bıraktıklarımızı gördüm bizi izliyorlardı."

"Onu nasıl becerebilmişler?" dedi şaşkınca Jane. Gözleri etrafta dolanıyor sanki kamera arıyordu. Omzumu silktim ve o kamera ararken ben de odaya baktım. Açık kahverengi duvarları bomboştu, iki yatak, büyük ahşap bir dolap dışında hiçbir şey yoktu odada. Üzerime gözlerimi çevirdiğimde gördüğüm beyaz gecelikle kaşlarımı çattım. Herhalde giyinirken de bizi izlemiyorlardı. "Evet ben de onu düşündüm ama bence senin Annabeth ve Hermione Granger onlara izletmiyorlardır."

"Beni nasıl anladın bilmiyorum ama haklısın." Kafamı salladıktan sonra yataktan indim, birden aşırı yorulmuş tüm vücudum ağrıyormuş gibi hissetmiştim. "Sandalda iki hafta ve dalganın şamarı sağ olsun." dedi yine Jane aklımı okumuş gibi.

"Korkuyorum." dedim ona gözlerimi kocaman açıp bakarken. "Yapma şunu." Jane kıkırdasa da başka bir şey demedi. Ellerimi kulaklarıma götürdüğümde küpelerimin yerinde olmadığını fark ettim, asam da çevrede yoktu. "Bu kötü oldu." Yerdeki terlikleri giyip, beyaz yumuşacık terliklerdi bunlar, ilerledim ve dolabı açtım. "Neyse ki dövüşmeyi biliyor- IY bunlar ne?"

Half Blood WitchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin