Bu bölümü @kitaplarlaramda ya hitap ediyorum. Bide bak bu bizim yıldızımız adlı kitabı yazan arkadaşımız onunda kitabını okursanız sevinirim :)
Arabalara dalan gözlerimi kırpıştırdım. Mutfaktan çıkarken karanlık düşmem veya bir yere çarpmam için zaman kolluyordu.
Sesimi çıkartmadan salona göz gezdirdim ama ışık kapalıydı ve birisinin olup olmadığı anlaşılmıyordu. Kapıdan uzattığım kafamı geriye çekerek kapıları kapalı olan odaların önüne gelmiştim.
İki oda vardı, yüzde elli şansımın olması bile doğru odanın kapısını açacağımın garantisini vermiyordu. Gözlerimi ikisi arasında gezdirirken, birisinin kapısı açıldı.
Ablamın gülmeyen suratı beni görünce daha çok asılmıştı. Gözleri kırmızıydı ve dolmuştu. Saçlarını karma karışık biçimde toplamıştı fakat üstündekiler hala aynıydı.
'' Kapıda mı kaldın küçük kedi yavrusu.''
İçimde oluşup sessizce büyüyen nefretim usulca kendini belli etti. Donuk gözlerimi anlam veremediğim hareketlerine ve ses tonuna dikmiştim.
'' Annemler neredeler? '' dedim, söylemek istediklerim bunlar olmasa da yapmaya çalıştığım şey buydu.
'' Annem tek kişi, sen annemler dediğinde yanlış bir soru cümlesi kuruyorsun. '' dedi burnu kalkık tavırlarıyla.
'' Kafayı bozmuşsun sen, söylediklerimde anca yanlışları bulursun keşke anlamaya da çalışabilsen.'' dedim. Ara ara abajürden kaçamaklar yapan ışık yüzüne vuruyordu. Yüz ifadesini tanımlayamadığım siniri almıştı.
'' Annemi görmedim ama babam biraz önce çıktı.'' dedi, gözlerine gelen saçlarını kulağının arkasına ittirerek bana baktı.
'' Eşşeğin kuyruğu misali peşimde dolaşmakta zor oluyordur şimdi.'' dedim alel acele söylediklerimi gitmeden duyması için.
'' Ben eşşeğin kuyruğu isem,'' diyerek işaret parmağını bana doğrulttu. '' Sen de eşşeksin.''
'' Sonuç olarak kuyruk eşşeğin daima peşindedir.'' dedim, omuzuna çarparak yanından geçmiştim.
Kapıyı eşikte olmasına takılmadan hızla çarptım. Onun tripleri beni ırgalamıyordu. Parkenin üzerindeki tozları ve tozların üstüne serilmiş gazateyi inceledim, camların boyaları soyulmuştu ve sokak lambasının ışığı arsızca evin içine giriyordu. Odanın ışığı açık değildi. Loş ışık gözlerimi yorsada açık camın içinden esrarengizce esen rüzgar içimi rahatlatıyordu.
Uğultu sesleri ve yaprakların hışırtıları cama yaklaştıkça artmaya başlamıştı. Gönülsüzce uçları kıvrılmış ve eskimiş gazetenin üstüne oturdum. Dizlerimi kendime doğru çekerek kollarımı bacaklarıma doladım.
Annem giderse ablamda burada kalmazdı, babam daha başı boş olurdu. Ben ise bütün güzelliklerin dışında beş karış suratımla soyut olmaya devam ederdim.
Psikolojik olarak kısıtlanıyordum, " yapazsın edemezsin " benim elime kelepçe oluyordu ve ben mahkum olmaktan kurtulamıyordum.
Topuklu ayakkabıların 10 santimlik boyu kadardı burada ki yerim ve ben sadece bazılarını yükseltmek için kullanılıyordum.
Avucumun içinde parmağımı gezdirirken gözlerim uykumu sırtında taşıyordu. İnsan seslerini işittiğimde merakla ayağıya kalktım. Neşeyle dolup taşan kahkahalar gözlerimi cama dikip usulca etrafı aramaya neden olmuştu.
Birkaç kişi vardı dışarıda seslerin sahibi olan. Tahminim mutlu bir aile huzurlu bir şekilde akşam yemeğini yemiş neşeyle eve dönmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIPLAK KOMŞUM
RomanceFakat mutluluk geldiğinde birçok hayalleri de arkasına bakmadan götürmüştü. Umutsuzluk, hüzün, üzüntü sanırım kendi kelimelerimi bulmuştum.