4.7

3K 277 54
                                    

Kulaklığımı kulağıma taktım ve rastgele açtığım bir şarkı ile yürümeye başladım.

Bomboş hissediyordum. Yarım saat öncesine dek içimde öylesine bir öfke belirmişti ki, ruhumun alevler içinde olduğuna yemin edebilirdim. Öfkemi, sonuna kadar Doğuş'a kustum ve sinirim azaldı. Peki kırgınlığım? Onu nasıl yok sayacağım? Sahi, var mı böyle bir yol?

Biliyordum, bir daha konuşmayacaktık. Hatta yalnızca o değil, Ozan da aynı şekilde. Benimle iyi eğlenmişler miydi? Peki Doğuş, gerçekten inanmış mıydı beni sevdiğine? Gözümün önünde ablamın satırları belirdiğinde yutkundum.

Eve yürümek adına yolu uzatmıştım. Neden kaçıyordum ki? Kendimden mi? Artık kaçabileceğim bir şey var mıydı? Hislerimden bile kaçamazken mümkün müydü ki bu?

Evin önüne geldiğimde bomboş bir şekilde anahtarı deliğe soktum fakat kapı kolayca açılmadı, sonradan fark ettim ellerimin titrediğini. Meğer ne sinirim, ne korkum azalmış. Yalnızca hissizleşmişim.

Ellerimin üzerine narin bir el dokunduğunda kafamı kaldırdım ve ürkek bir tavırla baktım. "İzin ver yardım edeyim," dedi Lara ve anahtarı elimden alarak kapıyı açtı.

İçeri geçtik ve hiç konuşmadık. Bir şeyler olduğunu biliyor olmalıydı ama anlatmamı bekliyor gibiydi. Bakışlarından anlamıştım zatem haberdar olmadığını. Normalde, yalnız kalmak isterdim ama zaten şu an çevrem ne kadar kalabalık olursa olsun yalnız hissedeceğimi biliyordum. O yüzden Lara'ya döndüm.

Ve ona sıkıca sarıldım.

"Ablam.." diyebildim. Devamını getiremedim ve hüngüre hüngüre ağlamaya başladım. Bir şey demeden kanepenin yanındaki günlüğe uzandı.

Ve okumaya başladı.

Okuması bittiğinde hiç de sakinleşmemiş bir şekilde ona gazete haberini gösterdim. Her şeyi buruşturmuştum ama o benimle kalmıştı. Okuduktan sonra ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana döndü, "Lara.." diyebildim sadece. "Bilinmeyen, oymuş."

Lara gözlerini öylesine sert yumdu ki, öfkesini buradan hissedebildim. "Ona bunu ödeteceğim," dedi gözlerini açtığında. "Hatta ödeteceğiz. O iki ahmağa birden. Söz veriyorum sana, çok daha kötüsünü yaşayacaklar."

Ve bana küçük bir çocukmuşum gibi sarıldı, ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama toparlandığımda kafamı kaldırıp buğulu gözlerle yüzüne baktım. Onun da yüzü dalgındı, onu da kırmıştım; Ozan ile onun için çabalamıştım ve bir şeyler yayına girmek üzereyken o gazete haberiyle alt üst olmuştu işte. Eğer Doğuş itiraf etmeseydi, hem kendimi hem en yakın arkadaşımı nasıl bir kaosa sürükleyecektim ben böyle?

"Onu seviyor musun?" diye sordu kırgın bir sesle. Acılarımız benzerdi belki ama onun acısı yalnızca Ozan'dan kaynaklanan bir hayal kırıklığından ibaret değildi. Benim acımı hissediyordu, canı daha çok yanıyordu.

"Sevmemeyi dilerdim." diyebildim. Acı bir şekilde gülümsedi.

"Sen?" dedim bu sefer burnumu çekerek. "Sen seviyor musun onu?"

"Ben de dilerdim, Beria." dedi hüzünlü bir ses ile.

Ve öylece kaldık. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sustuk. İçerisi yeterince gürültülüydü zaten, biz birbirimize sarılarak güç vermeye çalışırken ne yapacağımızı şaşırmış haldeydik.

Ki, çalan kapı bu durumu böldü.

Gelen Ozan'dı. Asık suratımızı gördüğünde şaşırmıştı, ikimizin de ağzından bir kelam çıkmıyordu ve Ozan bu sessizliği bozan ilk kişi oldu.

"Selam minik kura-" demesine kalmadan Ozan'ın yüzü sağa doğru çevrildi, bu hamleyi beklemiyordum çünkü Lara Ozan'a tokat atmıştı.

En az benim kadar Ozan'ın da beklemediği belliydi, sanırım öğrendiğimizden haberi yoktu ve normal bir günümüzde olduğumuzu zannediyordu.

"Benim en yakın arkadaşıma, bunun yapılmasını nasıl reva gördün Ozan? Her gün gözlerimin içine baktın, hiç mi söyleyemedin bana?"

Ozan'ın gerildiğini büyüyen göz bebeklerinden anlayabiliyordum, omuzları asık ve boynu eğik bir şekilde duruyordu. Sanki karşısında bir emniyet memuru duruyor, o da suçunu itiraf edip memura itaat ediyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedim Lara'nın ardından.

"Doğuş en yakın arkadaşın olabilir, belki onu satmak istemedin. Belki aramızda kaldın, peki nasıl bize bu kadar samimi yaklaşabildin?"

Ki ufak bir anlaşma yapsaydı benimle, 'anonimin tam karşında duruyor; 'seni o gün ormanlıkta bulan, her anını koruyup kollayan, hakkında her şeyi bilen çocuk tam karşında.' deseydi ben onu satmazdım.

Bu bizim bir sırrımız olurdu, yakın arkadaşların böyle yapması gerekmiyor muydu?

"Sen de, senin o kapılar ardına sığınıp kalan o arkadaşın da bitirdi beni Ozan. Sadece ben değil, siz de bittiniz bugün benim için."

Cümlemi bitirdiğimde kapının hala açık olduğunu fark edip Ozan'a son bir kez baktım ve kapıyı işaret ettim.

"Şimdi burdan gitmeni istiyorum, derhal."

Ağzını açmasına fırsat vermeden onu kapıya doğru itmiş, dışarı çıktığında da gürültülü bir şekilde kapıyı yüzüne kapatmıştım. Onlar da bana öyle yapmamışlar mıydı? Bana açtığı kapıları, hiç beklemediğim bir anda yüzüme kapatmamışlar mıydı?

Kapının önüne eğilip dizlerimi kendime çekmemle Lara da yanıma geldi ve dizlerini kendisine doğru çekti.

"Sen, özlüyorsun onu değil mi?"

"Eski anonimini."

Cevap vermedim, bunun yerine kütüphanemden bir kitap çekip çıkardım ve gözüm, ilk sayfasına bırakmış olduğum alıntıya kaydı.

Bazen öyle dakikalar oluyor ki tek başıma kalmaktan, tek başıma hüzünlenip tek başıma kesintisiz kederlenmekten mutlu oluyorum ve böyle hallerim gitgide sıklaşıyor artık. Hatıralarımın açıklanamayan bir yanı var, beni dizginsizce çekiyor, öyle güçlü çekiyor ki birkaç saat çevremdeki her şeye karşı duygusuz kalıp her şeyi, gerçek her şeyi unutuyorum.
(Dostoyevski, İnsancıklar)
-
hikayeyi okuyup da oy verenleri Allah sevdiğine bağışlasın fgğfögğflgğdmfjdkfşfögşgög

ALINTI|| Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin