final 2/2

3.3K 172 56
                                    

Doğuş'a bir cevap vermedim. O da beklemiyordu zaten. Önemli olan da bu değil miydi? Gerektiğinde susuyor, gerektiğinde konuşuyorduk. Ötesi, bunları yaparken bir aradaydık.

Gözlerimin içine bakarken gözleri gülüyordu. İçim içime sığmıyordu; tatlı bir heyecanın pençesindeydim. Açıklaması zor ama, kafamda teletabiler çiftleşse bu kadar olurdu.

Anlamsız ama bir o kadar güzel bakışmamızı sonlandıran Doğuş oldu. "Benimle gel." dedi ve elini uzattı.

Ellerimi ellerine dokundurduğum an sıkıca kenetlendik ve beni peşinde çekmeye başladı. "Nereye gidiyoruz ya?" dedim sırıtarak. Sırıtmamak mümkün değildi ki!

"Camiye."

"İnstagram biyografime Karaman'ın gelini yazmam da gerekiyor mu?" dedim kahkaha atarak.

"Hayır, damadı yazacaksın."

"O niye?"

Tek kaşını kaldırdı bana bakarak. "O da benim serbest serseri stilim."

Kafamı geriye atarak gülmeye başladığımda sarhoş gibi hissediyordum. Oysa içmemiştim de, yalnızca bu adamın üstümdeki etkisi büyüktü. Doğuş durdu ve bu ani duruşu beklemediğim için sırtına sertçe çarptım. Bana eğlenerek baktı.

"Bu kadar güzel güleceksen gideceğimiz yere varamadan yanaklarını sıkıp seni sevmeye başlayacağım." dedi en sonunda.

Gülümsedim. Üstümde bir elbise var, Doğuş siyah takımının içinde ellerimizi birleştirmiş. Beraber çok zarif görünüyoruz ve İstanbul sokaklarında aklımızı kaybetmiş gibi koşuyoruz. Neden? Çünkü neden koşmayalım?

Sonunda nefes alış verişlerim hızlandığında durdum ve elimi belimin yanına koyarak sesli bir biçimde söylendim. "Ya, geliyor."

"Ne geliyor?" dedi şaşkın bir şekilde.

"Ne gelecek? Akıl sağlığım yerine geliyor. Tıkandım ben, neden koşuyoruz hâlâ?"

Bunun üzerine şirin bir şekilde gülümsedi tek kaşını kaldırarak gözlerini gök yüzüne kaldırdı ve bir an düşünür bir vaziyette göründü. "Bu cümleyi başka bir zamana sakla."

"Ne zamana?" dedim bu sefer ben şaşkınca.

Yürümeyi -ve beni peşinden sürüklemeyi- kesti ve çapkın bir şekilde baktı gözlerime. "Çocuklarımızın doğduğu zamana."

"Ne?"

Ağzımın açık kalışına kahkaha attı ve beni peşinden sürüklemeye başladı. Yağmurun yağdığını hissettim ama üşümüyordum, zira içim sımsıcak olmuştu.

Bir süre koşmaya devam ettiğimizde nereye geldiğimizi anlamıştım; göle gelmiştik. O gün buluştuğumuz, doğum günümü kutladığı yer. Onu bırakıp gittiğim yer.

Elimi bırakmadı ve beni gölün hemen karşısına çekti, aynı pozisyondaydık, tek farkla; göle değil, tam gözlerimizin içine bakıyorduk.

"Doğum günümü kutladığın yer, ha?" diyebildim sonunda.

"Bir geleneği bozmak istemedim." dediğinde şaşkınca baktım. "Bugün senin doğum günün mü? Ne?"

Burnuma hafifçe bir fiske attığında şaşkın ifadem gülümsemeye döndü ama Doğuş bana aldırmadı ve belimden tutarak beni kendine çekerek alınlarımızı birbirine yasladı, huzurla gözlerimi kapattım. Garipti, yıllardır beni biliyor olabilirdi ama aylardır hayatımdaydı.

Oysaki üstünde yılların tanıdıklığını, huzurunu saklıyordu.

"Bu gün doğum günüm değil.." dedi sonunda alnı alnıma yaslıyken gözlerini açarak bana derin bir şekilde baktığında. "Ama ben yeniden doğmuş gibi hissediyorum."

ALINTI|| Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin