Adım seslerim ıssız sokakta yankılanırken rüzgar tüm hırçınlığıyla esip, saçlarımı özgürlüğe kavuşturuyordu. Karanlık sokağa döndüğümde kolumdaki saate baktım.
Hızlıca ilerleyen dakikalara yetişemiyordum. Dakikalar ilerledikçe ben ölüme bir nefes daha yaklaşıyordum.
Bozulmuş sokak lambasının bıraktığı karanlık sokağı aydınlatmaya çalışan diğer sokak lambasının, karanlık yüzünde beliren iri süliet ile adımlarım yavaşladı. Korku bedenimi ele geçirirken kalp atışlarım göğüs kafesimi parçalarcasına atıyordu.
Ölmekten mi korkuyordum ?
Sanmıyorum!
Bir adım geri atmıştım ki , birinin bileğimden hızlıca çekmesiyle, dudaklarımın arasından çıkan çığlık, iri ellerin ağzımı örtmesi ile yerini korku dolu bir nefese bıraktı.
Gördüğüm kahverengi gözler bana güven verircesine bakarken, bir kez daha şanslı olduğumu anladım. Gözleri bana gökyüzünü anımsatıyordu, evet onun gözleri gökyüzü gibi masmavi olmayabilirdi ama ben onun gözlerinde mavinin bir insana verdiği huzuru görüyordum.
Gökyüzü...
Elleri ellerimi kelepçelediğinde dağınık saçlarına baktım. " Koş" dedi nefes nefese. Ona ayak uydurup hızlıca koşmaya başladım.
Adımlarımız, nefeslerimiz, dağınık saçlarımız...
Belki de biz hep böyle olacaktık. Ölüm bizi bulana kadar kaçacaktık kötü insanlardan.
Durmadan, yorulmadan...
Biz de öyle yaptık, şuan olduğu gibi. Kaçtık kötü insanlardan.
Durmadık, yorulmadık...
Eski bir harabe evin açık demir kapısından içeri geçtik. Ayaklarımızın altında ezilip, ses çıkaran kuru yapraklar içimi tedirgin ediyordu. Sanki 'ölüm' her an bizi bulacak gibi.
Evin ürkütücü bahçesinden ilerleyip, siyah bahçe duvarının önünde oturduk. Sadece nefeslerimizin duyulduğu sessizlikte sadece kahverengi gözlerini görüyordum.
İri ellerini yanağıma koyup sıcak nefesi ile fısıldadı. " Bu sokaktan ana caddeye koş durma! Arkanda olacağım." Dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. Alnıma minik bir öpücük kondurup arka taraftaki demir kapıyı açtı.
Gıcırdayan kapı korku filmindeki katilin, kurbanını bulduğu an gibiydi. Elleri ellerimi bıraktığında koştum. Onun dediği gibi durmadım. Ama duyduğum iki el silah sesiyle arkamdan gelmediğini anladım. Rüzgar benimle dalga geçercesine esti bir kez daha 'ölüm' diye fısıldadı kulağıma.
Ayaklarım korkudan titrerken arkamı dönecek cesareti bulamıyordum. Göz yaşlarım gözümde yol çizmeye başlarken ben korkuyordum...
Ölmekten mi?
Hayır, kaybetmekten!
Arkamı döndüm, sarı loş sakok lambasının aydınlattığı yerde uzanan dağınık saçlı adama baktım.
Koştum, sanki yer kayıp gidiyordu ve ben ona ulaşamıyordum. Kısacık zaman asırlar gibiydi gözümde.
Koştum, durmadım...
Yanına yetiştiğim de başını bacağıma koydum, seslendim ona, bağırdım dağınık saçlı adama, ama o duymadı beni. Göz yaşlarım gözlerine değdi, yüzünde yol çizdi ve aktı. Ama masallarda ki gibi olmadı, uyanmadı...
O an anladım masallar da yalandı. Gerçek olan tek şey 'ölümdü'. Sevdiğim adamın hayatını, benim hayallerimi bitiren dört harfli kelime.
O an anladım, kötüler kazanıyordu "hayat" denen oyunu. İyiler ise "ölüyordu."
O an anladım, hayat bir oyundu ve ölüm bizi sobelemişti...
Rüzgar sustu, sarı yapraklar uçtu, gökyüzüm karardı...
Belki de o bir daha gelmeyecekti ama ben onun intikamını alacaktım. Yeryüzündeki kötüleri bu hayata bir daha gelmemek üzere silecektim!Alt taraftaki "⭐" minik yıldıza dokunarak oy vermeyi unutmayın❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam ~~Tamamlandı~~
Teen Fiction"Bakışların değişmiş." Dedi. Sinirle yumduğum gözlerimi geri açtım. " Eserini beğenmeni beklerdim." Dedim. Kahverengi gözleri mavilerime baktı ve ardından konuşmaya başladı. " Özür dilemem birşey değiştirmeyecek biliyorum. Ama nedenlerim vardı...