Bölüm 7

2.8K 326 14
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN... ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM...

           

Galatea'nın hazırlanması uzun sürmemişti. Zaten çok fazla bir eşya almasına da gerek yoktu. Lord Cameron'un izniyle hazırlanması biter bitmez akşamı beklemeden yola çıkmıştı. En başında bu yolculuk onun korkularının bir ürünü gibiydi ama şimdi lütuf gibi geliyordu. Lord Cameron'dan uzakta olduğu her an mutlu hissediyordu kendini.

Dün ona ne yaptığını tam anlamamıştı. Sadece her ne yaptıysa etkisi çok büyük olmuştu. Galatea, gecenin bir yarısı çığlıklar atarak uyandığında hala batı kanadındaki kuledeydi. Sandık ve onu çevreleyen enerji hala oradaydı ancak Lord Cameron yoktu. O öpücük ve gördüğü tuhaf kâbusla beraber Lord Cameron'da dikkatini çeken birkaç şeyle birlikte onun insan olduğuna dair düşüncesini tamamen kaybetmişti.

O, her neyse hiç enerji yaymıyordu. Kendisini gizlemek konusunda çok becerikliydi. Lord Cameron'un zekâsıyla beraber son derece büyük bir güce sahipti. Ayrıca son derece acımasız bir şeydi. Ya da Lord Cameron'un kendisi acımasızdı. Her neyse Galatea bundan uzak durmakta mutluydu.

Yine de kafasını kurcalayan çok fazla şey vardı. Özellikle Rossmore savaşını düşününce kafası daha da karışıyordu. Bu adamla ilgili hiçbir şeyi mantık çerçevesine oturtamıyordu. Rossmore'daki savaşta insan olduğunu kendisi söylemişti. Oysa Camelot'da gördüğü Lord Cameron'un insanla yakından uzaktan bir benzerliği yoktu.

Galatea, düşünmek istediğinde kafası o kadar karışıyordu ki başına ağrılar giriyordu. Asıl anlamadığı ise onun ya da Galatriel'in nasıl onun ne olduğunu hissedemediğiydi. Kraliçe Helen ne olduğunu bilmese bile onun etrafına yaydığı enerjiden insan olmadığını söylemek kolaydı. Oysa Lord Cameron için söylenebilecek hiçbir şey yoktu.

Genç kadın, atını sakin bir şekilde sürmeye devam etti. Çok fazla düşüncelere daldığı için ne yaptığını tam fark edememişti. Lord Cameron yola çıkarken kendi atı Kasırga'yı ona emanet etmişti. Söylenene göre bu kara at Camelot'un en hızlı atıydı.

Uzun yolculuğunun başındaydı henüz. Gökdeniz Adası'na çok uzun bir yolu vardı. Hiçbir efendisinden o kadar uzun süre uzak kalmamıştı ve neler olacağından emin değildi. Güçleri efendisine bağlıydı. Hiçbir kitapta onun efendisinden çok uzaklarda olmasının ne gibi bir sonucu olacağını yazmamıştı.

Galatea, başını çevirdi ve arkasında kalan Camelot'a baktı. Efendisinden ne kadar uzak olursa olsun Lysandra'nın yarattığı bir ülkeden ne kadar uzak durursa o kadar iyi olurdu. Galatriel ve Lord Cameron, kendi bataklıklarında çürüyebilirlerdi.

Derin bir nefes aldı ve önüne baktı. Hızlı hareket edebilmek için çok fazla eşya almamıştı. Ufak bir çantada biraz yiyecek vardı sadece. Lord Cameron ile yola çıkmadan önceki son konuşmalarını düşündü.

"Bu kadarının yeterli olacağına inanıyor musun?" derken genç adam ona bakmamıştı.

Galatea, başını sallamıştı. "Bu kadarı yeterli Lordum" demişti. "Bana sadece çok sağlam bir kılıç ya da bıçak sağlarsanız çok mutlu olurum" demişti.

O zaman Lord Cameron kaşlarını çatıp ona bakmış ama hiçbir şey söylememişti. Galatea'da herhangi bir açıklamada bulunmamıştı. Güçlerine pek güvenemiyordu. En azından üç aylık süreçte gidip gelmeyi planlıyordu. Bu çok kısa bir zamandı. Normal şartlar altında Gökdeniz Adası'na nereden giderseniz gidin altı aylık bir süreci vardı. Bu o adanın üzerindeki bir büyüden kaynaklanıyordu ya da belki de Bilgelerin espri anlayışı bu yöndeydi.

CAMELOT SERİSİ 3. KİTAP- CAMELOT CADISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin