Abimden vermeyeceğini bilerek dışarı çıkma izni isteyemezdim. İlla çıkmak istersem benimle gelmesi şartıyla çıkabilirdim. Saat biraz daha erken olsaydı en azından biraz şansım olurdu ama 10 abim için çok geç bir saatti.
Ne yapıp edip bana kabuslarım için verilen ilaçlardan birini çıkarıp bacağı için ağrı kesici diye ona içirmiştim. Evet buna pişmandım ama onun iyiliği için yapıyordum. Uyuyacağı zaman ne kadar bana aşırı bir etkisi olmasa da sanırım abim yastıktan başını zor kaldıracaktı. Tek bir sorun vardı, o da abimin yatma saati. Maalesef ilacı biraz geç vermiştim bu yüzden uykusunun gelmesi ne kadar hızlansa da vaktimi daraltıyordu.
Saat 21.43'ü gösterirken abimin göz kapakları yeni yeni düşüyordu. Onu beş dakika içerisinde yatağına yatırıp öptükten sonra evin odam hariç tüm ışıklarını kapattım. Üzerime siyah bol bir kapşonlu sweat altıma da siyah dar paça pantolonumu giyip çıktım. Saçlarım etrafta uçuşurken ne yapacağımı düşündüm.
Saat artık 10a 5 vardı. Taksi beklersem zaten hiç yetişemezdim. Anayola kadar gitmek beni oyalardı. Ara sokaklardan koşmaya başladım. Evimle belki de 15 dakikalık bir koşma mesafesi vardı mekanın bulunduğu sokağın. Hiç durmadan koşarken ondan gelen mesajın bildirimini duydum. Beni öldürmese iyiydi.
"Saat geldi. Yoksun. Yanına geliyorum."
Koşarken ona cevap yazamazdım. Hızlıca koşmaya devam ettim. Tahmin ettiğim gibi mekanın kapısından yeni çıkıyordu. Karşıya geçip hızlandım. Son adımlarımı atıp onun dibinde durduğumda adrenalin ciğerlerimi zorluyordu. Dizlerimin üzerine ellerimi koyup nefeslendim. Bana mal mal bakıyordu.
"Geciktin." dedi sertçe.
"Ee n'olmuş? Geldim ya işte."
Yüzündeki aşırı gerginliği yok etmeye başladığımda beni doğrultup tek koluyla sardı ve yanında, mekana doğru yürütmeye başladı.
"Etek mi giyseydin?" dedi alayla.
"Sen mi giyseydin ki?" diye dişlerim arasından tısladığımda keyif alırcasına homurdandı.
İçeri girdiğimizde önceki gelişimde girdiğim koridora girmeyip piste doğru yürüdük.
"Neden oraya gitmedik?" dedim endişeyle.
"Bugün dans edeceğiz."
Piste karıştığımızda beni kendisine çevirdi. Kollarımı tutup boynuna dolamamı sağladı ama bu omzumu çok acıttığı için acıyla inledim. Ellerimi göğsüne indirdim ve orada bıraktım. Bu daha rahattı. Beni dikkatle izlerken belimi kavradı ve kendisine iyice çekti.
"Çok acıyor mu?" dedi ifadesizce.
"Evet desem geçirecek misin?" derken alayla suratına baktım. Sonra gözlerimi göğsüne indirdim. Ve orada durdum.
"Belki unuttururum?"
Yüzüne bakmadan sadece göğsüne bakıyordum. Ortada öylece sallanıyorduk. Şarkıya uymuyorduk. Neden bunu yaptığını bilmiyordum. Kafamı kaldırdım.
"Neden dans ediyoruz?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Etrafına baksana." dediğinde onun dediğine uyarak baktım.
Barda oturanların birkaçı bizi izliyordu. Pistte etrafımızda dans edenler arada bize bakıyor ve kendi aralarında konuşmaya başlıyordu. Abim tanınan bir adamdı. Noyan, Anıl ve Okan olarak bayağı ün sahibilerdi. Benim ise o taraklarda bezim yoktu. Arada bir abimlerle çıkardım, o kadar.
"Neden bakıyorlar?" dedim anlamadığımı belirterek.
"İçeri girdiğinden beri bize bakıyorlar, dikkat etmedin mi?" diye sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHDİT
Teen FictionBeni yeşillerin ortasına götürüp diz çöktürdü. Silahını doğrulttu. Gözünden akan tek bir yaşı sildi. "Son sözlerin?" "Hayat güzel, Demir. Gerçekten." İşte o an, kendisine nefretle, hayranlıkla, hayretle, pişmanlıkla baktığım adam beni ölüme gö...