Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlıyor, "İlk olarak havaya yükseldin, sonra gözlerinin her bir yani çok açık bir maviye döndü, sonra beni öldürmeye çalıştın."
Omzuna yumruk atıyorum. "Seni nasıl öldürmeye çalıştığımı soruyorum!"
Mavi gözleri benimkileri buluyor. "Karavanın üzerindeki çukuru gördün mü?" gözleri yorgun bakıyor.
Ellerimle ağzımı kapatıyorum, bunu ben yapmış olamam! "Onu ben mi yaptım!" Bu bir soru değildi, kendimi inandırmaya çalışıyordum.
O çukuru ben yaptım.
Her nasılsa, Benedict'ı oraya ben fırlattım.
Birden her şey gözümün önüne geliyor. Havada yavaşça yükseliyorum. Benedict önümde diz çöküyor. Gözlerindeki korkuyu anlamamak imkansız. Sonra derin bir nefes alıp ona doğru üflüyorum. Hızla karavana çarpıyor. Üzülmem gerekiyor ama bundan zevk alıyorum. Sonra büyükbabamın bana seslendiğini duyuyorum ve kendime geliyorum. Gerisi yok.
"Hatırlıyorum..." diye mırıldanıyorum. "Siz nereye gittiniz?"
"Polise, seni ele vermek için." Ciddi baksada sesinde alaycılık var.
"Ha ha çok komik." diyorum ve yerde bağdaş kuruyorum. "Hastaneye mi?"
Başını sallıyor. "Ağaçtan düştüğümü söyledik. Karavana çarptığımı değil." Gözlerimi irileştiriyorum ve tam ayağa kalkmak üzereyken büyükbabam sesleniyor.
Hemen dışarı çıkıyorum. Büyükbabam yere uzanmış gökyüzünü izliyor. Beni fark edince gülümsüyor, "İçeride kapalı kalmak sizi bozmuyor mu?" diye söylendikten sonra tekrar gözlerini gökyüzüne sabitliyor. Gökyüzünün maviliği ona iyi geliyor olmalı.
Benden sonra Benedict çıkıyor ve büyükbabamın yanına geçiyoruz. Tyler nehrin kenarında oturmuş, ayaklarını nehre uzatmış sallandırıyor. Ani bir çığlık atmasıyla hepimiz ona dönüyoruz.
Ayaklarını hızla nehirden çekiyor ve merakla nehre bakıyor. Tek bir noktaya odaklanıyor. Eliyle tereddütle nehre yaklaşıyor, ama sonra korkudan elini çekiyor. Benedict hızla onun yanına gidiyor. Ellerini omuzlarına koyarak kendine doğru çeviriyor. "Ne oldu?" diye soruyor sakince. Cevap alamayınca bu sefer bağırıyor. "Ne oldu?!"
Tyler'in kahverengi gözleri önce Benedict'in gözleriyle buluşuyor, sonra tekrar nehre bakıyor. Benedict onun baktığı noktaya bakıyor, sonra yavaşça ilerliyor. Elini suya daldırdığında bir şey onu çekiyor, Tyler omuzlarından tutarak onu çekmeye çalışırken büyükbabamla ona doğru koşuyoruz. Benedict ve Tyler geri çekilince nehrin içinde bir el görüyorum, sonra diğer elini. Tutunarak yukarı çıktığında bunun bir kız olduğunu anlıyorum. Gözlerime bakınca yumuşuyor ve bir sey mırıldanıyor. Tamamen sudan çıkıp bana doğru gelmeye başlıyor, hemen sudan bir miktar alıp saldırı pozisyonuna geçiyorum. Bu hareketimi görünce duruyor ama ifadesi değişmiyor. Bana hayranlıkla bakıyor, tıpkı Avatar olduğumu söylediğimde hayranlıkla bakan Rosalie gibi. Onu anımsadığımda boğazıma bir yumru oturuyor.
Kız arkasına dönüp sudan bir miktar alıyor ve büküyor. Suyu büküyor. Bir tek element bükücü daha (!) .
Elimdeki suyu bırakmadan soruyorum, "Kimsin?"
"Dünyadaki en güçlü su bükücü." Öğretmenimi buldum demek.
Suyu nehre geri atıyorum ve konuşmaya basliyorum. "Bizi nasıl buldun?"
"Burayı nasıl buldum bilmiyorum, sadece içimdeki bir şey buraya gelmemi söylüyordu. Bende onu dinledim." diyor ve göz kırpıyor. "Sende Avatar olmalisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Avatar
FantasyO, tarihin şahit olduğu en güçlü Avatarlardan: Jane Parker. Dünya üzerinde, karanlıkla beslenen o korkunç öfke ile Avatarlar arasında yüzyıllardan beri süregelen; belki de bir gün dünyanın kaderini değiştirecek olan o müthiş savaş. Ancak, insanlığın...