Demek Avatar'ım, öyle sanıyorum ki bu, gerektiği zamanlarda insanların hayatlarını kurtarmam gerektiği anlamına geliyor.
Değil mi?
"Şu" meseleyi henüz yeni yeni içime sindirebildiğimi hissediyorum. Bunun da "hey, Jane, hoşlandığın çocuk da senden hoşlanıyormuş!" tarzı bir travma yaratmasını dilerdim ama her şey öylesine gerçek ki, bazı zamanlarda çimdiklerken buluyorum kendimi.
Bir yandan da şunu düşünmeden edemiyorum: Ben şu filmlerdeki gibi süper güçleri olan sıradan bir insanım ve büyükbabamın anlattıklarıyla özdeşleştirirsek bir süper kahraman -veya onun gibi bir şey- olmalıyım. Ancak bunun tek yolunun gece gündüz çalışmaktan geçtiği konusunda büyükbabamla hemfikir olduğumuzu söyleyebilirim.
Avatarlar, bir tür koruyucular ve bu konuda aklımın almadığı tek bir mesela var: Bir Avatar'a kim ve neden düşman olur ki? İçimden bir ses, bunun yanıtını çok yakından öğreneceğimi söylüyor.
Beynim böylesine derin düşüncelere dalmışken tutulmak üzere olan boynumu ovuşturuyorum. Etrafımdaki ağaçların birbirinden güzel yeşil, kızıl tonlarıyla; yerde biten sarımsı yeşil çimlerin arasında yolunu ve yerde birikmiş kırıntılarını bulmaya çalışan küçük karıncalarla ve ayaklarımı buz gibi suyu ile kulağa melodi gibi gelen şırıltısıyla serinletirken büyüleniyorum kendimce. Baharın getirdiği bu güzelliğin ilk defa farkına varıyormuşum gibi, suçlu hissediyorum istemsizce.
Avatarlığım ve üst üste gelen bu olaylar silsilesi üzerine kafa yorarken, bir yandan da suyla oynuyorum. Havada süzülüşünü, bana nasıl itaat ettiğini anlamaya çalışıyorum ve minik bir ayrıntı, o an suyun yuvasına geri döndüğünde yüzüme sıçrattığı birkaç damla su gibi yüzüme çarpıyor.
Bir saat sonra okulda olmalıyım.
Neyse ki, bu sene lisedeki son senem. Üniversite konusunda hep kararsızdım, büyükbabam aksini söylese de içimden gelmiyordu işte. Büyükbabam artık yaşlanmıştı, yaşamaya yetecek kadar paramız vardı ama beni rahat ettirmek için ara sıra bulduğu herhangi bir işte çalışıyordu, artık rahat ettirme sırası bendeydi. Onu artık dinlendirmeli, yemeğe çıkarmalı, ona yeni kıyafetler almalı ve onu mutlu etmeliydim. Bu yüzden liseden hemen sonra bir işe girebilmek için şimdiden araştırmalarıma başlamak aklımın bir kenarında duruyor.
Siyah Nike okul çantamın için bir şişe su, her ihtimale karşı yağmurluk -çünkü bu aralar hava da pek iyiye gitmiyor, cüzdan ve üç beş ıvır zıvır daha tıkıştırıp büyükbabama bir elveda öpücüğü verdikten sonra kulaklığımı telefonuma takıyorum. Şehrin trafiği öyle yoğun oluyor ki, hele de bu tatil zamanlarında; ne bir kornanın sesini ne de şoförlerin kuru küfürlerini çekecek değilim.
***
Okulun büyük kapısının girişinde yakın dostum Tyler gözüme çarpıyor. O bağcığını bağlarken sessizce yanına varıyorum ve ellerimi her zaman kıskandığım saçlarına daldırıyorum. "Hey!"
Beni beklemiyormuş gibi bir şaşkınlık okuyorum gözlerinde. Ölüm kadar hızlı geçiyor bu hissi, yerini heyecanla karışık mutluluğa bırakıyor.
Ancak kendimi kötü hissediyorum. Sanki içimi bir şeyler yakıyor, bu hissi anlamlandıramıyorum.
"Ben de seni özledim!" Omzuma arkadaşça bir yumruk yerken kendimi toplamaya çalışıyorum ancak alnımın buruştuğunu çoktan fark ediyor bile. Kaşlarını çatıyor. "Neyin var senin?"
Kolumdan tutup kalabalığı yararak beni içeri sokuyor. Dudaklarımı yalıyorum. "Bir anlığına... bir tuhaf hissettim sadece." Yüzüme güven veren bir gülümseme yerleştirmeye çalışıyorum. "Yazın nasıl geçti? Bu seferki zorla Avrupa'ya götürülme hikayeni dinlemek için sabırsızlanıyorum!"
![](https://img.wattpad.com/cover/18267546-288-k607106.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Avatar
FantasiO, tarihin şahit olduğu en güçlü Avatarlardan: Jane Parker. Dünya üzerinde, karanlıkla beslenen o korkunç öfke ile Avatarlar arasında yüzyıllardan beri süregelen; belki de bir gün dünyanın kaderini değiştirecek olan o müthiş savaş. Ancak, insanlığın...