Merhabalarr.🧡
Multimedya; Pera- Perişanım (Yıllanmış Ücra'ya sinen bir şarkı.♡)
Skott- Russian Soul-----------------------------------------------
İstanbul'un topraklarına karışan bir ruh. Beden olamayacak kadar ölü, sonsuz olamayacak kadar canlı.
Siyahların doğurduğu bir başka ruh. Kendi acısından utanacağı daha ne acılara gebe.
Bizi bu kadarla tanımlayamam en güzel batıkların sahibi, çünkü biz; biz olayı seçtiğimiz andan itibaren bir batığız. Batıyoruz. Batacağız.
O heybetinde güveni uyutan genç bir adamdı, başından beri. Başından beri çekimser davranışım da en çok bundandı. Güven beni korkutuyor, dolayısıyla Okyanus beni ürkütüyordu. Bu beni ondan uzaklaştıramıyor, aksine titrek bedenimi onun koynuna daha da atıyordu.
Vaha çölün ta kendisi, su ateşin özüydü. Ona baktığımda gördüğüm tam olarak buydu.Yaptığım şeye, bulunduğumuz alana, ona yaklaşıp onlarca şeye nasıl cesaret ettiğime hâlâ tam olarak inanamıyordum. Üstüne üstlük beni kabul etmiş, busesini esirgememişti. Zaten o an beni toparlayıp kendime getirecek kadar etkili olan şey; o buseydi. Parmaklarımda dudaklarının ısısını hissettiğim an ruhumda küçük denemeyecek zelzeleler meydana gelmişti. Bu hep böyle mi olacaktı?
Üzerinden tam üç gün geçen olaydan sonra her şey fazla mı normal yoksa fazla mı değişti anlayamıyordum. Ona göre normal, bana göre değişikti. Kesiştiğimiz bir nokta üç gündür yoktu. O günden sonra ona yaklaşabildiğim hiçbir an yaşanmamıştı. Bu bir yanımı rahatlatıyor, bir yanımı çelişkide bırakıyordu.
"İçin de donunuz çözülsün, hava göt kesiyor." diyen Enes'in sesini işittiğimde dikkatimi kantin denilen yerin masasından kaldırdım. Söylediği şeyi önce hepimiz yanlış anlasak da yeterince soğuk havadan bahsettiğini anladığımızda dikkatlerimiz bir bir dağıldı. Elinde tuttuğu birkaç bardakla birlikte onunla aynı durumda olan Burak'ın önünde yürüyordu. Girdiğimiz birkaç dersten sonra Okyanus'un küçük bir baş hareketiyle onu buraya kadar takip etmiştim.
"Elim yanıyor lan." dedikten sonra ondan daha sessiz olan Okyanus ve benim önüme birer bardak bıraktı. Birkaç kişilik olan masaya, yanımda oturan Okyanus ve benim karşıma ikisi de oturdu.
"Ayza'nın ne istediğini bilmediğimden kafama göre takıldım."
Burak konuştuğu zaman ancak bardaktaki sıcak sıvıya göz atmıştım. Siyah, kahveye benzemeyen bir içecekti. Kaşlarımı çatarak ne olduğunu çözmeye çalışırken Okyanus'un sesi üçümüze de ulaştı.
"Ekmek arası kahve."
Bakışlarını üstüme hissettiğim andan itibaren Enes'in alaycı gülümsemesini umursamadan kağıt bardağı huysuzca kavradım. Bir yandan da bu huysuzluğumu onun görmesinden çekiniyordum.
Avuçlarımı ısıtan sıvıyı sahiden de tanımıyordum. Kokusu bile yabancıydı. Çekinerek dudaklarıma götürdüğümde bile kantindeki kaçamak gözleri hissedebiliyordum. Okyanus'un yanına ne zaman yaklaşsam insanlar garip garip bakıyorlardı ancak bu zaten benim yaptığım bir şey değildi. O gel derse geliyor, kal derse kalıyordum.
Dilimle buluştuğu anda yakıp acı tadı ağzıma sunan siyah içeceği bardağıyla birlikte hızla masaya bıraktım. Yüzümü ekşiterek ağzımdaki acıyla birlikte üçünün de bakışları arasında konuştum. Tepkimi hiçbiri beklemiyor gibiydi.
"Bu çok acı."
Kahkahası kulaklarıma ulaşan Enes ve gülümsemesini bastırmaya çalışa Burak arasında tepkisiz kalan sadece Okyanus'tu. Bir tek o gülmüyor, cansız gözleriyle beni takip ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILLANMIŞ ÜCRA
ChickLit"Bir düşüş kaç ölüm, biliyor musun?" Siyah ve sonsuz dehlizlerde birbirlerine teslim olan iki çocuğun silahsız oyunu. Aynı dehlizde birinin bedenen, ardından diğerinin ruhen gerçekleşen ölümü. Ölümün peşinden sürüklenen tam 10 yıl ve birbirleri...