Multimedya; Ocean-17 (Shiloh remix)
Keyifli okumalar 🧚♀️👋
------------------------------------------
Ucu bucağı birbirine bağlı karanlık matem gecelerinde doğduk her birimiz. Yalnızca bazıları, yüklerini bir başkasına dikip kaçtı.
Vücudumdan daha uzak bir yerlerde dikiş izlerim hala saklıydı. Onlar, anne ve babamın bana tek armağanları. Ancak bir zamanlar okyanusta nefes alabilen tek kız çocuğu olan ben, bunları sorgulamayı bırakmıştım.Bir oğlan çocuğu tanıdım. Dikişleri, ruhundan büyüktü. Ancak ne ipin ucunu bulabildim, ne de ona buna yapanı. Onu ararken kendimi unutuyor, yok oluyordum. Ruhu onca iple dikiliyken bana tek bir ipucu bile bırakmadan çekip gitti.
Artık vardım. Var olmak tiksinç, ama onun en son dileğiydi.Ve ben, artık sözümü tutamıyordum.
Oğlan çocuğundan sonra da birçok şey buldum. Ancak hiçbiri onun kadar yaşanılası değildi. Belki yaşamamı istemese, Feryal'i bile tanımaz inadımı kırarak o kızı hayatıma alamazdım.
Hiçbir şey,
bir daha onun kadar yaşanılası olmayacaktı.
Hiçbir şey.Gidiyordu. Hatta gitmişti. Feryal saniyeler önce Armin'in evini terk ettiğinde onun peşinden gitmemem için beni durduran şeyi ilk başta anlayamasam da herkesin anlık bir süreyle girdiği şoktan sonra anladım. Durmamın, koşup onu ikna edemememin tek sebebi Okyanus'tu. Beni hala arkasında ve gözlerini de tam karşıda tutuyordu. Ona bu yüzden hem kızıyor hem de suçu kendimden başkasına bulamıyordum. Bu kadar aciz olmak benim suçumdu.
Feryal kapıdan çıkar çıkmaz odaya saniyelik bir sessizlik hakim oldu. Enes yemek yemeyi, Armin ise hengamenin arasında çoktan yemeyi bıraktığı yemeğinin üzerine çatalı bıraktı. Kimse böyle bir son beklemiyordu, en azından başından beri ortamdaki gerginliğin sebebini bilmeyenler. Suçluluk duygusu bütün benliğimi sardığında hala kızaran bileğimi Okyanus'tan kurtaramamış olmanın öfkesiyle adeta konuşamıyordum. Kaşlarım çatılmış ve gözlerim dolmuştu. Eli bileğime neredeyse çakılmış kadar baskı uyguluyordu. Acele etmeden başını bana çevirdi, baksa da görmüyormuş gibi birkaç saniyesini de yüzümde harcadı. Bunlar olurken Okyanus'tan sonra ilk toparlanan Armin oldu ve sandalyesini geri iterek hızlıca ayağa kalktı. O sıcak, insanın içini ısıtan halinden eser kalmamıştı.
"Kalk ayağa." dedi birden bire. İlk başta herkes ona dönse de Burak bile onun kendisiyle konuştuğunu gördüğünde şaşırdı. İkiletmeden ayağa kalktı ve ne olduğunu anlamaya çalışır gibi babasına baktı. Armin eli ile az önce Feryal'in çıkıp gittiği kapıyı gösterdi ve devam etti.
"Gidip o kızı bul. Gerekirse peşinden git ama yaptığın kabalığı affettirip güvende olduğunu görmeden gelme."
Burak daha da afalladı. Feryal hariç herkese karşı nazik ve kibar olmuştu. Şimdi ise Armin'e inanamaz gibi bakıyordu.
"Asla. Kabalık yapan yalnızca ben değilim baba. O kız yüzünden dayak yediğimi biliyorsun. Yüzüme bir bak."
"Seni kimsenin kalbini kırasın diye büyütmedim! Ne diyorsam onu yap ve dediğimi yap Burak." diye çıkıştı Armin, yüzündeki çiziği ona göstermeye çalışan Burak'ı yeniden tersleyerek. Kübra bile ikisinin arasındaki gerginlikten yeterince korkmuş gibi sessizce Burak'a babasını dinlemesi için yalvarıyordu.
Burak'ın gözleri alev aldı. Ve o an, ikisi arasındaki nefretin boyutuna bir kez daha şahit olup hiç bitmeyeceğini düşünmüş, hatta buna emin olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILLANMIŞ ÜCRA
ChickLit"Bir düşüş kaç ölüm, biliyor musun?" Siyah ve sonsuz dehlizlerde birbirlerine teslim olan iki çocuğun silahsız oyunu. Aynı dehlizde birinin bedenen, ardından diğerinin ruhen gerçekleşen ölümü. Ölümün peşinden sürüklenen tam 10 yıl ve birbirleri...