Annemin uzun uğraşları sonucunda bedenimi zorla yataktan kaldırdım. Bugün yeni başladığım okulun ilk günüydü. Kalkıp günlük işlerimi hallettikten sonra giyinip kahvaltıya indim. Yaşamayı seven biriydim. Bir şeyin beni üzmesine izin vermezdim. İstisnalar dışında...
Kulaklığımı taktım ve hafif esen rüzgarın beni okula sürüklemesine izin verdim. Dersimin başlamasına daha vardı ve benim erken gidip onlarca kişinin arasına daha erken karışmaya niyetim yoktu. Önüne geldiğim bir parkın bankına oturdum. Seoul'e daha yeni taşınmıştık. Daha öncesinde hiç gelmemiştim. Şimdi ise ailecek taşınma sebebimiz bendim. Yaşadığımız şehir olan Busan'da sanat okulu yoktu. Annem resim yeteneğimin iyi olduğunu söylerdi hep. İlk söylediğinden beri hep sanat okuluna gitmek istemiştim. Bu yüzden buradaydık.
Oturduğum bankın çaprazındaki banka biri oturdu, hatta kendini banka attı. Aniden kendini banka bıraktığı için irkilmiştim. Ona bakmaya başladım. Titriyordu. Bana göre daha uzundu. Siyah saçları gözünün önüne düşmüş gözünün gözükmesini engelliyordu. Beyaz tenliydi.
Sanki baktığımı hissetmiş gibi önüne düşmüş kafsını kolları arasına alıp acı çekiyormuş gibi yumruklarını sıktı. Titremesi şiddetlendi.
Ne yapacağımı şaşırmıştım. Yavaşça oturduğum banktan kalktım. "Hey, iyi misin?"
Tepki vermiyordu sadece oturduğu bankta kıvranıyor ve dişlerini sıkıp titriyordu. Ona doğru ilerlemeye başladım. İhtiyacı varmış gibi görünüyordu.
"Dur"
Fısıltı gibi çıkan sesin nereden geldiğini anlamak için etrafa bakındım. Ancak parkta bizden başka kimse yoktu. Ses ondan gelmişti. Olduğum yerde durdum, kafamı hafifçe ona doğru eğdim. "Efendim?" Elini açıp bana doğru uzattı.
"Yaklaşma, dur"
"Tamam gelmiyorum. İyi misin? Yardım çağırabilirim."
"Hayır. Sadece uzaklaş. İyiyim."
Beni durdurmak için uzattığı elini ağır çekimde indirdi. Yavaşça kafasını kaldırıp geriye yasladı. Tanrım. Yakışıklıydı. Büyük gözleri, orta boyda burnu ve ince dudakları vardı. Ağzı aralıktı. Biraz gevşemiş gözüküyordu. Dişlerini ve yumruklarını sıkmıyordu ama elini banka koyduğunda elinden damlayan parlak kırmızı sıvıyı gördüm. Ne olmuştu da elini bu kadar sıkıp kanatmıştı?
Kanayan elini görmezden gelerek elini cebine attı, cebinden çıkardığı hapı ağzına atıp suyla birlikte yuttu. Eli hala kanıyordu. Çantamdan mendil çıkarıp ona uzattım , hala durmamı istediği şaşkınca duruyordum. Elini uzatıp mendilin elime en uzak kısmından tutup aldı ve elinin akan kanınını özensizce sildi.
"Gözlerini dikmeyi kes. Rahatsız edici."
Yaptığımın farkına vararak hızlıca başımı sallayıp kendimi toparladım. Çantamı alıp yürümeye başladım.
Okula girer girmez büyük bir kalabalıkla karşılaştım. Bütün öğrencilerin ismi ve bölümü okunacaktı.
"Müzik ve Ses bölümünün öğrencileri; Min Yeol, Lee Wonho, Kim jooheon, Jeon Jungkook...."
En son adı okunan kişi elini kaldırırken gözü onda takılı kalmıştı. Baştan aşağı siyah giyinimli olan bu çocuk parktaki çocuktu. Serseri ve oldukça sakin bir görüntüsü vardı parktaki haline karşın...
Müdür resim bölümünü okurken elimi kaldırdığımda üzerimde bir çift göz hissettim. Kafamı çevirdiğimde gözlerimiz değdi birbirine. Değişik bakıyordu.
"Dans bölümümüzde olanlar; Jung Hoseok, Min Yoongi, Park Jimin ve Jeon Jungkook. Evet artık sınıflarınıza geçebilirsiniz. İyi dersler çocuklar..."
Sınıfa geçtiğimde boş bir sıra bulup oturdum. Müzik ve ses bölümündeki öğrencilerde sınıfa giriyordu. Sanırım dersler birlikte işleniyordu. Sınıfa en son giren şu gizemli çocuk vardı.Jeon Jungkook... Güzel bir ismi vardı...
"Jungkook her seferinde geç geliyorsun. Boş bir yere otur lütfen."
Jungkook sınıfta gözlerini gezdirdi. Oturabileceği boş bir yer yoktu.
Benim yanım dışında...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AGORAFOBİ🍓 |Jikook <tamamlandı>
FanfictionJeon Jungkook ilk kez birinin yanında titremedi... Park Jimin ise ilk kez birine korkuyla yaklaştı... -TAMAMLANDI-