Cadının ölümünün üstünden 27 yıl geçmiş, veba salgınları biteli 12 yıl olmuştu.
İnsanlar geçmişte yaşanan günleri çoktan unutmuş, koca karılar karanlık günleri küçük çocuklara hikâye gibi anlatmaya başlamışlardı. Her geçen gün biraz daha siliniyordu yaşananlar. Kaleme alınmayan her olay silinip, unutulurdu zaten.Kaderin ellerinde savrulan ruhu, macera ve tutkuya hasret, rüyalarda kendini bu diyardan uzaklara ışınlıyordu. Öyle ki yaşadığı köyde arkadaşı Ugan'dan başkası ile pek anlaşamazdı. Hayalperest Ugan ile her sohbetlerinde diyardan diyara yolculuk yaparlar, bu köyden dışarı çıkmayı arzularlardı günler, aylar ve yıllar boyunca. Sanki kaderin oynayacağı oyuna hazırlık yaparcasına.
Sabah, güneşi selamlayarak uyandı. Ailesi ile kahvaltısını yapar yapmaz tarlaya yöneldi. Bugün aceleci olmasının sebebi Ugan ile öğleden sonra buluşup bulutların ve dağların onlardan gizlediği dünyaya yolculuk yapacaklardı. Ugan ile buluşacağı günlerde heyecanlı ve sabırsız olurdu. Yine heyecan ve sabırsızlıkla evden çıkarken annesini ve kardeşini öpmeyi unutmuştu. Güneş ışıkları çınar ağaçlarının iri yapraklarının arasından süzülürken unutkanlığının bedelini akşam annesinin ona ödeteceğini düşünüp gülümsüyordu.
Koşar adımlarla tarlaya gitti. İşini ne kadar hızlı bitirirse o kadar erken Ugan'ın yanına gideceği için hiç vakit kaybetmeden çalışmaya başladı.
Kışın habercisi sonbahar adım atmıştı köylerine çoktan. Güneş artık esmer vücudunu yakmıyordu. Coşkulu pınar gibi çağlayan yüreği sabırsızlanıyor durmadan çalışıyordu. Ugan ile sözleştiği zamana kadar işlerini bitirmeyi umuyordu.
Durmadan, dinlenmeden hatta yemek bile yemeden, fedakar ve özverili çalışması sayesinde tarladaki işini bitirmiş eve doğru yola koyulmuştu. Bir an önce eşyalarını eve bırakıp Ugan'ın yanına gitmek için hızlı adımlarla yürüyordu. Yanında günlük erzağını taşıdığı siyah renkli bohçası vardı. 1.75 cm uzunluğunda, esmer geniş omuzluydu, uzun bıyıkları, çıkıntılı elmacık kemiklerinin altından yere doğru sallanıyordu. Kahverengi gözlüydü, kemerli burnundan akan terleri, nasırlı parmakları ile sildi.
Koşar adımlarla iki metre genişliğinde etrafı çınar ağaçları ile kaplı toprak patika yoldan, ötüşen kuş sesleri eşliğinde ilerliyordu. Çok geçmeden ahşap, derme çatma ahırı gördü. Muhtemelen babası şuan ahırın önünde birşeyleri tamir etmekle uğraşıyordu. Bir süre daha ilerledikten sonra nihayet ahırın elli metre ilerisindeki, ahşap iki katlı evlerini gördü. Bahçeleri çimenlerle kaplıydı. İçindeki bir kaç kavak ağacı ve evin kenarındaki çiçekler bahçeyi süslüyordu. Evleri giriş ve tavan katından oluşuyordu. Alt katta mutfak ile ev sakinlerinin genelde zamanını geçirdiği salon ve salonun sağ ve sol tarafında kardeşi ile kendisine ait olan iki oda bulunuyordu. Üst katta ise bir misafir odası ve yatak odası vardı.
Eve yaklaşınca kapının açık olduğunu fark etti. Oysa babası bu konularda çok temkinli davranır, kapının kapalı olmasına özen gösterirdi. Başını ahıra çevirdi ancak babası görünmüyordu. Adımlarını hızlandırmış sanki bir şeyler olduğunu hissetmişti. Bahçedeki kavak ağacının yanından eve doğru ilerlerken ahır tarafında birkaç çitin kırılmış olduğunu fark etti. Merak duygusu daha da kabarmıştı.
Eve girdiğinde hayatı boyunca unutamayacağı bir manzara ile karşılaştı. Annesi mutfağın girişinde yerde yatıyordu; tüm vücudu paramparça olmuş, yüzü tanınmaz hale gelmişti. Onu kahverengi saçlarından tanıyabilmişti. Kalp atışları hızlanmış, gözyaşları yanaklarından, şaşkınlıktan açık kalan ağzının kenarından süzülüyor, çenesi istemsizce titriyordu. Titrek bir ses tonu ile "Anne" diyebildi. Annesinin cesedi başında diz çöküp saçlarını okşamaya başladı. Ellerini sıkıyor ve hiçbir şey düşünemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKHİRA - Kıyamet Vakti (KİTAP OLDU)
FantasyBilinen tarihlerin çok daha öncesinde, bizler için bir efsane olan kurt adamlar ve insan oğlunun savaşı. Şimdiye kadar duyduğunuz efsaneleri unutun, sizleri bambaşka bir öykünün içerisinde dudak ısırtan sürprizlerle bir fantastik maceraya davet ediy...