Ç' E' ~20 ♥

24 6 0
                                    

Ertesi gün:

Eda dün bizde kalmıştı. Günlerden Cuma'ydı fakat hiç okula gidesim yoktu. Tabii Eda'da istemiyordu. Orası ayrı. Aslında çoğu öğrenci istemiyor.

"Elif! Kalk hadi!" diye omzumu çürütmeye (!) başladı Eda. "Od ne be ne! Bıktım senden vallahi bıktım! 'Olof! kolk hodo' diye söyleniyorsun. Bıktım ya. Kulak zarıma etmeye neden bu kadar meraklısın! Ben uyumak istiyorum arkadaş ya uyumak! Hayat neden bana farklı şekillerde gülüyor!" diye sitem ettim ve kafamı yastığa vurmaya başladım. "Al işte! Bak şimdi de başım dönüyor. Üf!" deyip doğruldum. Eda ise şaşkınca bana bakıyordu. "Ne bakıyorsun öyle böngürüklü Osman Dayı gibi?" dedim sinirle. "Tek nefesle söyledin!" dedi şaşkınca. Ee ne yani? Ne vardı ki şimdi bunda? Tek kaşımı kaldırıp "Ne var bunda?" dedim. Sinirim azda olsa azalmıştı ama uykum için aynısını söyleyemezdim. "Ay her neyse. Hadi bakalım giyin üstünü. Yeliz teyze patates kızartması yapmış." deyip odadan çıktı. Kıyafetlerimi giyindikten sonra akşamdan hazırladığım çantamı bir kez daha kontrol ettim. Ardından sırtıma alıp merdivenlerden indim ve kapıya bırakıp mutfağa geçtim.

"Günaydın." dedim bayık bayık. "Kanka yüzünü yıkasana." dedi Eda bana. "Off!" diye sitem edip sandalyeyi geriye ittirdim. Ardından ayağa kalkıp lavaboya ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra krem sürdüm ve tekrar mutfağa ilerledim. Masa donaltılmıştı. Patates kızartması, yumurta, bal ve kaymak, zeytin, peynir, reçel ve benzeri bir sürü yemek vardı. Ah annem ah! Ben annemden böyle istesem "Yumurta ile reçel nerene yetmiyor?" derdi eminim. Tabii misafir olunca işler değişiyordu. Kahvaltımızı edip saat yediyi on geçe evden çıktık.

Sınıfa geldiğimizde Hasan, Çınar ve birkaç kişi daha toplanmış ciddi bir şey konuşuyor gibilerdi. Çantalarımızı bırakıp yanlarına ilerledik. "N'oluyor gençler?" dedi Eda merakla bakarak. Çınar "Boşverin. Gider misiniz?" dedi. "Niye ya!" dedim sitem ederek. "Elif, önemli bir şey. Gidin dedim." diye tersledi. "Ne bu havalar Çınar! Arkadaşların olmayınca komiklikte sınır tanımıyorsun?" dedim sinirle bağırarak. "Şşşt! Kanka sakin ol. Ne de olsa öğreniriz." deyip kolumdan çekmeye başladı Eda. Bir yandan da Hasan ile bakışıyorlardı soğuk soğuk.

"Vallahi dengesiz ya!" diye söylenmeye başladım. "Al Hasan'ı vur Çınar'a abi!" dedi Eda. "Gelmiş atarlı atarlı bakıyor." deyip kaşlarını daha da çatabilecekmiş gibi çattı.
"Aman be kanka. Öğrenicez eninde sonunda." deyip kestirip attım. "Elif, Eda! Koşun!" dedi Ceren çantasıyla eşikte duruyordu. Yeni gelmişti. "N'oldu lan! Ne bu hâlin?" dedim merakla. "Y-yusuf! Aş-aşağıda sizleri be-bekliyor." dedi kesik kesik nefesle. Tam gidecekken "Neyine bekliyor!" diye seslendi Hasan. Sinirle arkamı dönüp "Hasan, önemli bir şey. Gelmeyin." deyip Çınar'ın taklidini yaptım ve Çınar'a son kez sinirle bakıp merdivenlere koştum.

"Abi çok merak ediyorum. Ne olucak acaba!?" dedi Eda. "Kanka film çekmiyorlar." dedim. "Olsun be çok heyecanlı." deyip hevesle konuştu. Hevesini bozmak istemiyorum çünkü Yusuf ile sinirimiz bozulup hevesimiz kaçacak. Yusuf okulun dışınde sigara içerken yanında 4 erkekle bekliyordu. "Ne o Yusuf? Yoksa bizden daysk yemeye mi korkuyorsun? O yüzden mi getirdin bu işe yaramazları." deyip en gıcık kahkahamı attım. "Seni görmek güzeldi." dedi sanki söylediğimi duymamış gibi.

Eda havalı havalı gülümseyerek "Çünkü güzel de ondan." deyip bana öpücük attı. "Onda hem fikiriz zaten Eda." deyip aptal aptal sırıttı bana bakarak. Hay ağzına... Çaktığım! "Her neyse ne istiyorsan söyle Yusuf." deyip bıkmışcasına bakmaya başladım. "Seni istiyorum ve şundan emin ol. Bir gün kendi kendine bana geleceksin." dedi "p*ç smile" yaparak. "B*k ziyareti yapmam ki ama ben?" deyip havalı havalı gülümseyerek arkamı döndüm. Kapıya girmeden önce "zafer" işareti yaparak dil çıkardım ve okulun içine girdim. Eda "Of kanka! Ne koyduk de mi!? Çok havalıydık bi de." deyip el çırptı. "Aynen lan! O olayı bir daha yaşamak istiyorum." deyip Eda'nın koluna girdim.

Sınıfa geldiğimizde erkeklerin hepsi bize bakıyordu. "Gel" işareti yaptı Çınar. "Ne dedi o lavuk sana?" diye sordu. "Boşver. Susar mısınız?" deyip sinirle yerime geçtim. "Elif bak bana şöyle davranma! Sinirimi bozma benim!" diye bildiğiniz kükredi.

"Bozarsam ne olur? Döver misin!? Hakaret mi edersin yoksa rezil mi!?" diye bağırdım. Çınar hışımla yerinden kalkıp yanıma geldi. Eğilip "Sana zarar vereceğimi düşünecek kadar aptallaştıran ne seni!" diye tısladı. "Sensin aptal." deyip önüme döndüm. Sandalyenin arkasından geçip Eda'yı kucağına aldı ve dışarı çıkartıp yanıma oturdu. "Ne yapıyorsun be!" diye çemkirdi Eda kaşlarını çatarak. "Kankamdan ayıramazsın sen beni cani pislik!" dedi yine aynı ses tonuyla. Hasan, Eda'yı kolundan tutup çekerken Eda hâlâ Çınar'a işaret parmağıyla tehdit edercesine sallıyor ve bağırıyordu. Çınar'a kızmaktan ne ara Hasan'ın yanında yerini aldýðýný anlayamamıştı.

"Ne oldu, ne var!?" dedim ters ters. "Yanına oturmam için bir neden yok." deyip kolunu omzuma attı ve kendine çekti. Kolunu tutup kaldırdım ve "Yerine geç." dedim. "Zaten yerimdeyim." deyip önüne döndü. "Of Çınar of!" dedim kaşlarımı çatarken. "Söyle kuzum." deyip kafasını sıraya koydu ve elimi alıp saçlarına koydu.

Çakala bak çakala. Biliyor nasıl gönlümü alacağını.

Saçlarını karıştırıp oynamaya başladım. Ardından yedekte bulundurduğum, bebekler için kullanılan lastik tokalardan biriyle saçını bağladım. "Ay! Çok şiker oydun!" deyip gülümsedim. "Kaldırsana bir kafanı." dedim. Kafasını kaldırıp bana baktı. Kahkaha atmaya başlarken sınıfın odak noktası olduk. Çınar dahil herkes katıla katıla gülüyor, kimisi ise kendisini sıradan atıyordu. Tabii hoca gelene kadar.

Ç' E' (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin