İki Hayat 13. Bölüm "Kalbimin Sahibi"

153 9 0
                                    

Kasılmalarımın azalmasıyla vücudum gevşemişti. Rahatlamaya başlamıştım çünkü vücuduma neler olduğunu bilmiyordum ve kendimi tamamen kaybetmekten korkuyordum.

Gözlerimi yavaşça açtığımda Robert'ın gözleriyle karşılaştım. Onun o açık kahverengimsi bal rengi gözleri endişeli bakıyordu.

-İyisin, dedi soru sormaya gerek duymadan. Kafamı sallamakla yetindim. Konuşma gücünü bulamıyordum hala. Etrafa göz gezdirmeye başladım. Bir klübedeydik etrafta hiç eşya yoktu. Sadece şömine yanıyordu ve bizde geyik olduğunu düşündüğüm bir postun üzerine uzanmıştık. Üzerimizde ince bir örtü vardı. Duvardaki geyik kafasından gözlerimi ayırıp Robert'ın söylediklerine odaklanmaya çalıştım.

-.... Suyun üstünden seni aldığımdan beri baygındın. Vücudun kasılıp duruyordu. Bana ne olduğunu anlatacak mısın? Seni kaybedeceğim sandım.

Sesi ne kadar beni rahatlatsada başımdaki ağrıyı azaltmıyordu.

-Başım ağrıyor, diyebildim sonunda.

-Neden o suya girdin? Isabell yüzüme bak bebeğim tekrar uyumanı istemiyorum.

-Neden? Diye sordum tek kaşımı kaldırarak. Böyle birşey söylemesini beklemiyordum.

-Altı gündür uyuyorsun... diye mırıldandı.

Altı gün mü? Nasıl o kadar uyumuştum ki? O sürtük bana ne yapmıştı?

-Vücudundaki yeşil pullar daha da yayıldı bu süre içinde. Diye konuşmaya devam etti.

-Pul mu ne pulu? Diye sordum. Bu sırada çarşafı kaldırıp elimi vücudumda dolaştırmaya başladım. Hala üzerimde iç çamaşırlarım olduğunu fark etsemde üzerinde fazla durmadım. Daha önemli şeyler vardı. Vücüdum bildiğin yeşeriyordu. Ayak bileğimden yukarıya doğru sarmaşık gibi vücudumu sarmış yeşil pullar dizlerimde son buluyordu. Aynı pullardan kollarımda da vardı.

-Başka bir yerimde görüyor musun? Diye sordum Robert'ın önünde etrafımda dönerken...

-Sırtında da yaprağa benzer bir şekil var. Onun dışında yok gibi... Başka göremiyorum dedi.

Elimi sırtımda dolaştırdım. Pütür pütürdü. Acımıyordu ama sanki derim gitmiş yerine timsah derisi gibi sert bir deri yerleştirilmişti.

-Etrafta nöbet tuttuğum zamanlar kimseyle karşılaşmadım. Sanırım peşimizi bıraktılar. Dedi Robert. Artık kimse umurumda değildi. Sahiden ben yılan gibi deri değiştirirken onun umursadığı şey birinin etrafımızda olup olmaması mıydı? İçimden ne kadar kahkaha atmak gelsede dudaklarımı birbirine bastırıp bunu engelledim. Zaten yeterince gergindik ikimizde.

Onun çıplak üst vücuduna bakıp;

-Rüyamda senin kanakların vardı. Beni taşıyordun. İnanılmazdın, dedim birden.

Dudaklarının kıvrıldığını görsemde birşey söylemedi.

Aramızda ki sessizlik beni geriyordu.

-Aç mısın?

Elinde nerden çıkardığını anlamadığım tepsiyle bana doğru yaklaşıyordu. Tepsiyi kucağıma bıraktı.

Önümdeki kocaman et dolu tabağa ve yanındaki salata tabağına inanamayan gözlere bakıyordum. Gerçekten çok acıkmıştım ve bunu yeni farkına varıyordum. Daha fazla dayanamayıp yemeğimi yemeye başladım.

Ağzıma kadar doyduğumu hissettiğimde kafamı tabağımdan kaldırdım. Robert beni izliyordu. Rezil olmuştum sanki hayvan gibi yemek zorunda mıydım.

İki HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin