(2 hafta sonra)O ara sokakta yaşadıklarım bir kabustan mı ibaretti artık bilmiyordum. Toz bulutu gibiydi tüm görüntüler. Fazla kafa yormamam gerektiğini biliyordum, elimde değildi. Gerçekten caddede mi bayılmıştım? Okul çıkışı o ara sokağa tekrar gidecektim.
Hayatım normal rutinine geri dönmüştü. Kafamdaki ağrı gün geçtikçe azalmış, boynumdaki yara ise geriye soluk bir iz bırakmıştı. Tabi o yara nasıl oluştu bilen de yok.
Sınıfa geldiğimde herkesten geçmiş olsun dileklerimi aldım. En beklenmedik olanı Olivia'dandı. Tabi ki baştan aşağı küçümsercesine bakıp;
"Üzücü bir olay yaşamışsın tatlım. Üzgünüm derdim ancak pek umrumda olduğu söylenemez. Yinede geçmiş olsun."
Ah sen ve şeytanlar.
"Teşekkür ederim."
deyip yanından ayrıldım. Başımdaki ağrı düşünmeme engel oluyordu. Derslerde etkili olamıyordum ve hocanın söylediğı hiçbir konu aklımda kalmıyordu. Ağrı kesiciler işe yaramıyordu belliki. Profesör Alan Patterson;
"Ah çocuklar söylemeyi unuttum, sınıfa yeni bir öğrenci katılacak. O da geometri derslerini seçmiş. Yarından itibaren bizlerle birlikte olacak."
Jane bacağımı dürtmeye başladı;
"Sence kız mı erkek mi? Lüten erkek olsun ve çok yakışıklı olsun. Bu ineklerden bıktım artık."
"Jane ilgilenmiyorum. Ama yakışıklı olursa onunla yatmana izin verebilirim. Yanımda kudurmuş kızlar gibi gezinip duruyorsun."
Alınarak baktı.
"Jen sen kafayı fena vurmuşsun."
Erkek düşünecek durumda değildim ki zaten hiçbir zaman erkeklerle aram iyi olmadı. Onlar çok kaba.
"Hadi senin hislerin güçlü erkek mi olur sence?"
"Umarım ki kız olur"
"Jen şuan bana beddua ettiğinin farkında mısın sen?"
"Tamam tamam erkek olacak eminim."
Mutluluktan gözleri ışıldıyordu.
"Ah umarım"
Derslerin bitmesini sabırla beklemedim. O ara sokağa gidecektim. Anneme mesaj atıp geç kalacağımı söylemem gerekiyordu.
"Anne eve geç geleceğim. Jane'in performans ödevi var. Meraklanma gecikmem. Seni seviyorum."
Anında cevap gelmişti.
"Dikkatli ol tatlım. Yemeğe yetişmeye çalış!"
Jane'e işim olduğunu servisle gitmeyeceğimi ve annem ararsa beni idare etmesini söyledim o da tabiki 'yoksa bir erkekle mi buluşacaksın' bakışı atmıştı. Gözlerimi devirdim.
Sokağa yaklaşıyordum. Kalbim hızla atmaya başlamıştı bile. Sokağın başındaydım, içlere doğru bakındım. Görünürde hiç kimse yoktu. Ürkek adımlarla ortalara doğru ilerledim. Burada birşeyler yaşadım, biliyordum. Olanların gerçek olup olmadığını kendime kanıtlamak istiyordum. Etrafa kakındım. Az ötede birşeylerun parladığı gözüme çarptı.
Yerde parıldayan benim küpemdi. Tabiki kendi küpemi tanıyordum. Burada yaşananlar bir kabus değilmiş demekki. Peki caddede bayıldığım yalanını kim uydurmuştu?
En başında gerçek zannetmiştim bu sokakta yaşananları. Sonradan sanki yavaşça bir perde iniyordu hafızama. Kabus olmadığını öğrenmem iyi mi olmuştu emin değildim. Sorular aklımda dönüp duruyordu. Sokağın derinliklerine inmeye devam ettim.
Duvardaki kan lekesini gördüm. Hafif bir izdi. O yaratığın başımı duvara vurduğu sırada olmuştu büyük ihtimalle. Karşı duvara baktım. Yerde küçük bir göl vardı. Simsiyah sıvı. Yaratığın duavara fırlatıldığı an aklıma gelmişti. Sıvıya yaklaştım. Kötü koku anında yüzüme çarptı. Kolumla burnumu kapatarak sıvıya yaklaştım. Tiksinerek dokundum. Tam sıvı değildi kan gibiydi. Hafif pıtırtılı. Midemden yükselen öğürmeyle geri çekildim. Kusacaktım galiba. Bu sokakta her ne olduysa kimse bilmiyordu. Bayıldıktan sonra bana birşey yapılmış mıydı bilmiyordum. Hızla duvar kenarına gidip kustum. Midem feci bulanmıştı. Bilmemezliğin getirdiği rahatsızlıkla etrafa bakındım. Sokağın daha da derinliklerine gitmek istiyor ama korkuyordum.
Boğuk bir ses duyduğumu sanıp hemen arkamı döndüm. Buradan hemen çıkmam gerekiyordu. Şimdi!
"Neden buradasın?"
diyen ses beni yerime mıhlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE
FantasyFısıldadım; "Nesin sen ?" Gözleri gözlerimi delip geçiyordu. "Bunu bilmek dahi istemezsin. Artık bu işin içindesin ve peşindeler." Söylediği son cümle beni korkutmuştu ancak beni koruyacak olmasına içten içe seviniyordum... Ben fantastik canavarlara...