Evde uzun süre Hector'un anlattıklarını düşündüm. Hiçbiri mantığa sığmıyordu ancak vardı işte, vampirler gerçekti.
Ders çalışmam gerekiyordu ve ben düşünmekten başka birşey yapmıyordum. Uzun aradan sonra kulaklığımı takıp ders çalışmaya başladım. En sevdiğım şarkı olan crazy in love şarkısının sesini sona vermiştim. Fizik dersi beni zorluyordu yinede birkaç kuralı ezberleyip sınavdan sıfır almamak için uğraştım.
Aradan bir saat geçmişti ki kulaklığımı çıkardım. Aşağıdan bir erkek sesi geliyordu. Nefretle yüzümü buruşturdum, bu babamdı. Yine annemle tartışıyorlardı.
"Senle boşanmış olsam bile bir erkekle görüşemezsin. Başka insanların arkamızdan dedikodu yapmasını mi istiyorsun? Benim bir şöhretim var bunu mahvedemezsin, ölsen daha iyi."
Son cümleyi duyduğumda öfkeyle merdivenlerden aşağı indim. Beni gördüğünde;
"Onu da kendine benzetiyorsun. Senin gibi bir kızı istemiyorum."
Ondan öylesine tiksiniyordum ki. Bitmez bir kıskançlık ve öfkeyle doluydu. Hiçbir zaman elindekiyle yetinemiyordu. Annemi sürekli aldatmış olmasına rağmen annemin ona olan sadakati onu deli ediyordu, onu sevsin istemiyordu. O sevgiyi kaldıramıyordu.
"Hiç sordun bu ben senin gibi bir babayı istiyor muyum diye?"
O kadar öfkelenmişti ki bu sözümden sonra. Yüzü gözle görülür derecede kızarmıştı.
"Al bak kızına işte Mia o da tıpkı senin gibi başkaldırmayı seviyor."
Annem ayağa kalkıp suratına tokat indirdi.
"Her ne halt yersen ye sana asla sesimi çıkarmadım. Ama kızım hakkında ne dediğine dikkat edeceksin. O senin değil benim kızım. Eğer hemen gitmezsen polis çağırırım."
O kadar sinirliydi ki babam anneme son bir tehdit bakışı atıp evden çıkmıştı. Kapının kapanma sesinden sonra annem koltuğa yığılıp başını elleri arasına alıp ağlamaya başladı.
Yanina gidip ona sarıldım."Tüm bunlar geçecek anne lütfen üzülme."
Annem sarsılarak ağlıyordu. Onun için elimden gelen birşey olmamasından nefret ediyordum. Bir süre birbirimize sarılarak ağladık.
(...)
Okula geldiğimde yeterince uykusuzdum. Tüm gece babam tekrar gelir diye endişeyle salonda uyuyakalmıştım.
"Birileri sabahlamış galiba."
Tanımadığım sese doğru döndüğümde Alec'in beni izlediğini fark ettim.
"Ah evet pek uyku tutmadı."
"Berbat görünüyorsun gerçekten. Belkide bugün gelmemeliydin."
Yüzüne tekrar baktığımda onun da benden farkı olmadığını fark ettim.
"Sen de pek farksız sayılmazsın."
Gülümsedi.
"Ben işim gereği pek uyuyamıyorum."
Hem çalışıp hem okuyor muydu?
"Ne işi?"
Başka tarafa bakmaya başladı. Yerinde olmayan bir soru sormuştum galiba.
"Babama yardım ediyorum sadece"
diye kestirip attı. Bende üstelemedim.
Fizik dersi için sözlü olacaktık ve ben pek çalışamamıştım.
Pröfesör Gabriel sıra halinda sözlü yapacağını söylediğinde sevinmiştim. Çünkü 4. sırada oturuyordum bana sıra geç gelirdi.
"Hey sanırım kalacağım bu dersten"
diye inledi Alec.
"Birde beni sor."
Sıra bize gelmeden zil çalmıştı bile çoktan. Telefonuma gelen mesajla irkildim. Kantin kapısının kenarında durup baktığımda mesajın Hector'dan geldiğini fark ettim.
"Arkanda oturan züppe insan değil. Onunla konuşmayı kes!"
Alec ?
"Ne? Alec insan değil mi? Onun teni soluk değil veya delirmemiş."
"O bir kurt adam. Sakın yaklaşıp arkadaş olayım deme."
Ciddi miydi? Kurt adamlar da mı vardı? Tanrım daha bilmediğim kaç tür vardı.
"Normal bir öğrenci gibi okula mı geliyor yani?"
"Hayır henüz bilmiyorum ancak birşeyin peşinde olduğu belli."
"Acaba bana dünyada kaç tür varlığın yaşadığını söyler misin?"
Sorduğum sorudan hemen sonra beni aradı. Açtığımda sesinin o hoş tınısını duydum.
"Tabiki söyleyebilirim. Vampirler, kurt adamlar, düşmüşler, iblisler, melekler, şeytanlar..."
"Hey yeter bu kadar bence. Ben delirmeden buna bir son vermelisin."
Attığı kahkahayla bende gülümsemiştim.
"Seni korkutmak istemem ancak hiçbir tür iyi değil birkaç istisna dışında. İşte bu yüzden sen dünyanın en şanssız olan sıradansın."
"Sıradan mı? Şanssız olduğumu söylediğin için teşekkür ederim."
"İnsanlara sıradanlar diyoruz. Her neyse işte sana söylemem gereken birşeyler var. 4. ders bitiminde koridorun sonundaki giyinme odasına gel."
"Okulun içine giremezsin yabancılar alınmıyor. Eh tabi görünmez olabiliyorsan o ayrı."
"Vampirler görünmez olamıyor. Gerisini bana bırak ben girerim."
deyip telefonu yüzüme kapattı. Şaşkınlıkla telefona baktım. Ne diyecekti acaba? Çok fazla gariplik vardı en çok da Alec bir kurt adamdı.
Sınıfa gittiğimde Alec'e bakmamaya özen gösterip sırama oturdum. Hemen sonra ensemi kalemle dürtmeye başladı.
"Hey neye sinirlisin böyle?"
Yüzüne baktığımda kurt adama benzeyen hiçbir yanı olmadığını fark ettim. Yinede tehlikeli olduğu kesindi.
"Sadece başım ağrıyor. Ayrıca bana bulaşmayı kesmelisin."
Gözlerini devirdi.
"Ah tamam çok sıkıcısın ancak güzelsin."
Yanlış mı duymuştum? Ben mi güzeldim? Koyu kahve saçlarım ve annemden aldığım koyu yeşil gözlerim vardı. Kendimde en sevdiğim yer de gözlerimdi zaten.
İltifatını görmezden gelip önüme döndüm.Ders bitimi Hector'un bahsettiği odaya gittim. Orda ayakta dikildiğini görünce bir an baştan ayağa inceledim.
"İncelemen bittiyse konuya geçelim."
Yüzüm kızarmaya başlamıştı bile, ah rezillik.
"Peki."
"Dün gece klan yardımcısı bir ceset buldu."
Bu beni neden ilgilendiriyordu ki?
"Jennifer ceset babandı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE
FantasyFısıldadım; "Nesin sen ?" Gözleri gözlerimi delip geçiyordu. "Bunu bilmek dahi istemezsin. Artık bu işin içindesin ve peşindeler." Söylediği son cümle beni korkutmuştu ancak beni koruyacak olmasına içten içe seviniyordum... Ben fantastik canavarlara...