*7

94 18 4
                                    

Ne demek yerimi öğrendiler?  Kim öğrendi? Daha doğrusu kimler?

Kalbim heyecanla atarken gelen mesaja yanıt verdim.

"Kimsin?"

Kim olduğunu her ne kadar da bilsem daha adını bile bilmiyordum ve o olduğuna emin olmam gerekiyordu.

"Seninle bugün tanışacağız. Arkandaki herife de söyle çeksin gözlerini sırtından."

Arkamdaki herif mi? Hızla arkamı döndüm. Alec'ten bahsediyordu. Gözlerine baktım içinde hareler oynaşıyordu.

Ama onun bana baktığını nasıl bilebilirdi ki? Sınıftakı arkadaşlarıma baktım aralarında yoktu.

Pencereye bakmama gerek yoktu. Çünkü 3. kattaydık. Burayı görmesi imkansızdı.

Yada son söylediğim cümleyi geri alabilirdim. O söz konusu olunca ne yapabileceğini kestiremezdim. Mesajına hızlı bir yanıt verdim.

"Nerdesin? Bana baktığını nerden biliyorsun?"

Yanıtını bekledim ancak yanıt vermedi. Sırtımda bir el hissettim. Arkamı döndüğümde Alec'in bakışlarıyla karşılaştım. Tam o sırada çıkış zili çalmıştı.

"Merhaba ben Alec. Geometri kitabını nerde bulabilirim yardımcı olur musun?"

Jane, Harry ile münakaşaya girdiğinden bu konuşmayı fark etmemişti.

"Ee şey elbette. Danışman odasının koridorunda ilk sağdaki kapı."

"Teşekkür ederim. Bu arada adın ne?"

"Ben Jennifer "

Gözleri bir an olsun gözlerimden ayrılmadı. Sanki içimi okuyor gibi bir histi bu.

"Memnun oldum Jennifer. Öyleyse yarın görüşürüz."

Önümden geçip gittiğinde hâlâ ona bakiyordum. Göz kamaştırıcı bir vücudu olduğunu söyleyebilirim.

Telefonuma baktığımda beklediğim mesajın geldiğini fark ettim

"Ice Colour'da saat 15.40 orda ol."

O kafeyi biliyordum daha önce gitmiştim. Yanıt vermeden telefonu arka cebime koydum. Onunla bugün tanışmak, soracağım sorular ve umarım alacağım yanıtlar beni rahatlatırdı. Çünkü doğru düzgün uyku çektiğim yoktu ve bu konu beni geriyordu.

Okul çıkışı saatime göz attığımda henüz 15.02 olduğunu gördüm. Oraya yürüyerek gidecektim belki kafamı dağıtırdı.

Yol boyu düşündüğüm tek şey nasıl olurda Alec'in bakışlarını bilebilirdi. Yoksa sınıfta bir ajanı falan mı vardı.

Ah hayır saçmalık.

Tüm sorularıma açıklık getireceğini umuyordum. Bana saldıranın ne olduğünü, kendi türü derken neyden bahsettiğini, caddede bayılma yalanına herkesi nasıl inandırdığı falan filan...

Cafeye gelene kadar aklımda sorulara mantıklı cevaplar arıyordum. Ama hiçbiri mantıklı değildi ki.

İçeriye adım attığımda onun en arkalarda oturduğunu fark ettim. Hızlı adımlarla yanına gittim.

"Tam zamanında."

"Adını söyle."

Emir tonunda söylemiştim.

"Direkt konuya girmek.. En sevdiğim. Neyse. Adım Hector. "

İsmi aklımda bir yerlerde çoktan yer edinmişti.

"Sen nesin?"

Sakince söylediğim cümle ağzımda ekşi bir tat bırakmıştı.

"Ben bir vampirim. Tenimin soğukluğundan gozlerimin matlığından çoktan anlamış olduğunu sanmıştım."

O kadar sessiz konuşuyorduk ki gerçek olmadığını zannedip merakla yüzüne baktım.

"Bu aptal masala inanmamı bekliyorsan sen de aptalsın demektir."

Gözleri açılmıştı.

"Kanıt mi istiyorsun?"

Bunu doğrulamasına imkan var mıydı? Tabiki tüm olanlara fantastik canavarlardan başka açıklık getirilemezdi.

"Evet. Galiba, sanırım."

Korkuyla söylemiştim. Önce etrafa bakındı ardından;

"Burdan çıkmamız gerekiyor. Hadi kanıt için benimle gel."

Çantamı alıp hızla peşine koyuldum. Bir ara sokağa girdik beraber.

"Çığlık atarsan eğer ağzını kapatmak zorunda kalırım."

Daha ne olduğu anlaşılmadan kayboldu. Bir saniye önce önümdeydi şimdi yoktu. Korkuyla etrafıma bakındım. Kalbim deli gibi atıyordu.

"Hector?"

"Efendim?"

Sesi yukardan gelmişti. Üstekki bir evin çatısında olduğunu fark ettim. Bunu nasıl yapabilmişti. Gözlerim kocaman açılırken çatıdan önüme atladı. Çığlık atacakken hızla elini ağzıma kapattı.

"Şehrin ortasındayız sessiz olursan sevinirim. Şimdi inandın mı?"

Gözlerim ani baş dönmesiyle karıncalandı. Yaşadığım şokun ardından hızla ellerini ittirdim.

"Uzak dur benden seni canavar."

Birkaç adım geriye gitmişti.

"Hey bak sakin ol sana zarar vermek istesem de veremem. Seni korumak için buradayım."

Neyden bahsediyordu ?

"Neyden korumaya?"

"Geçen gün sana saldıranın bir düşmüş melek olduğunu söylemiştim. Onu o sokakta öldürdüm ve o basit olanlardan değildi. Şehrin içindeki düşen meleklerin başıydı. İşte bu yüzden peşine düştüler."

"Onu sen öldürdün neden beni istiyorlar?"

"Çünkü kokunu üstünde buldular oysa vampirlerin kokusu yoktur."

"Hey parfüm kullanıyorsun."

"Ne beni mi kokladın? Ayrıca ona bıçakla saldırdım temasa geçmedik."

Korktuğumu belli etmeliydim. Çünkü deli gibi korkuyordum.

"Kaç taneler?"

diye fısıldadım.

"Sayamayacağımız kadar fazla."

Bu söz üzerine hafif bir rüzgar esti. Hector' un saçlarını havalandırmıştı. Karşımdaki vampire bakıyordum sadece, güzelliğine. Düşünebildiğim başka birşey yoktu.

GÖLGE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin