*6

124 20 2
                                    

Boğuluyordum.
Bilmemezliğin getirdiği hisle boğuluyordum. Hoş, öğrenmek istiyor muydum, hayırrr. Eve gelip yatağıma uzandığımda kafamı boşaltmaya çalışmıştım, duş almıştım, spor yapmıştım.

Hayır hiçbirşey düşüncelerimi durduramıyordu. Sakinleşmek çok zordu. Yatağıma uzanıp kulaklıklarımı taktım. Rahat sakin bir şarkı dinlemeliydim. En sonunda 'thom yorke' da karar kılmıştım.

Gözlerimi kapatıp şarkının beni alıp götürmesine izin verdim. Daha sakin düşünmeye başladığımda onun yüzü önümdeki tüm görüntüyü kapladı.
Soluk teni, mavi gözleri, köşeli yüz hatları...

Elbette yakışıklıydı hatta hayatımda gördüğüm en mükemmel şeydi. Ama kendimi korkmamaktan alıkoyamıyordum. Düşünmemeliyim. Düşünmemeliyim.

Annem yemeği hazırladığında aşağıya inmiştim. Midem altüsttü hiçbir şey yiyemezdim. Tabağımdakileri eşeleyip durdum.

"Jennifer neden yemiyorsun yoksa beğenmedin mi?"

Annemin sorusu beni gerçek hayata döndürmüştü.

"Hayır yiyorum anne sadece midem iyi değil."

"Kızım o olaydan beri sürekli düşünceler içindesin. Bak kafanı çok kötü vurmuşsun yere düştüğünde. Eğer istersen tekrar kontrole gidelim kalıcı birşey yoktur umarım ki!"

Hadi ama.

"Anne BBT yapıldı kontrole gerek yok. Ben iyiyim sorunum derslerle ilgili. Rahatla lütfen."

"Umarım öyledir tatlım."

Tabağımı mutfağa götürüp odama geçmiştim. Banyoya gittiğimde elimle kafamdaki yaraya dokundum. Henüz iyileşmemişti yara bariz derecede katıydı. Ah uyumalıydım artık.

(...)

"Jennifer benimle ilgilenir misin artık. Kendimi sevilmeye muhtaç kediler gibi hissediyorum. Okşa beni"

"Jane seni Jacob okşasın tatlım git buradan seni sapık"

Jacob 2 yıldır Jane ile birlikteydi. Onlar çok tatlı çiftlerdi ancak Jane tabiki başka erkeklere bakmaktan kendini alıkoyamıyordu.

Profesör Patterson'ın dersine geldiğimizde Jane yerine duramıyordu.

Profesör yanında bir erkekle gelmişti. Dikkatimi ilk çeken saçları oldu, açık sarı neredeyse griye kaçan rengi vardı. Gözleri bal rengindeydi. Teni buğday tonunda ve kasları Tanrım nefesimi tuttum. O sokak arasındakini  görmediğimi sayarsam çok yakışıklıydı. Ancak onun havası çok farklıydı.

"Merhaba çocuklar, size Alec 'i tanıştırmama izin verin. Bu sene bizlerle beraber olacak. Kendisi bu okula yeni geldi ve sizlerle anlaşmayı diliyor. Sevgili Alec boş bir masaya otur lütfen."

Jane deli gibi bacağımı dürtmeye başladı.

"Tanrım tek boş olan yer arkamazda Jen ahhhhh cidden mi!"

Alec hışımla gelip tam arkamda oturdu. Parfümünün kokusunu alabiliyordum. Odunsu ve vanilya mı?
Eh idare eder.

"Jane sakin ol yoksa çocuk aptal olduğunu düşünecek."

"Bak eğer istersen senin olabilir ama istemezsen o benim."

"Ne? Ben erkek peşinde değilim ve seni Jacob'a söyleyeceğime emin olabilirsin."

Hızla bana dönüp;

"Bunu yapamazsın."

Şeytani biçimde sırıttım.

Dersi dinlemek sıkıcıydı. Telefonumu sıranın altından çıkartıp oynamaya başladım. Instagramdaki haberler çok can sıkıcıydı.

Aniden telefonuma gelen mesajla irkildim.

"Hey o telefon kimin?"

Profesör Patterson arkasını sinirle dönmüştü.

"Özür dilerim Pröfesör sessize almayı unutmuşum."

Pis bakışlarını üstümden çekip dersi anlatmaya devam etti. Gelen mesajın numarası tanıdık değildi. Mesajda tek cümle vardı.

"Yerini öğrendiler"

GÖLGE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin