Cenaze Töreni

69 8 13
                                    

David, 40 km/h hızla evinin önünde ani fren yaptı ve el frenini çektikten sonra arabadan inip koşar adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Cebinden anahtarını çıkarıp kapıyı açtı ve yerde kapının altından atılmış mektubu gördü. Mektubu açtığındaysa içinden 1980'li yıllara ait bir çocuk fotoğrafı çıktı. Fotoğrafın arkasında 11.05.1984 tarihi yazılıydı. David 11.08.1984'te doğmuştu. Bu ne demek oluyordu?

Telefonu çaldı ve telefona baktığında arayan bilinmeyen bir numaraydı, eğer arayan katilse, onun ne zaman evde olup ne zaman olmayacağını nereden biliyordu? Telefonu açtı:

Tedirgin bir ses tonuyla "David Anderson, kiminle görüşüyorum?" dedi.

"Merhaba David, umarım kendimi çok özletmemişimdir. Nasıl gidiyor?"

"Seni lanet olası manyak.. derdin ne senin? Bu fotoğraftaki çocukta kim?" dedi David bağırarak.

"O fotoğraftaki çocuğu senin çözmen gereken bir sır olarak düşün, David Anderson."

"Tanrı şahidim olsun ki yaptıklarının hesabını vereceksin pislik herif, seni yakalayacağım duydun mu beni, seni yakalayacağım ve sana yaptıklarının bedelini ödeteceğim!"

Telefon kapanmıştı, David sinirlenip telefonunu yere fırlattı ve elindeki fotoğrafla oturma odasına geçip televizyonun karşısındaki koltuğa oturdu, düşünmeye başladı. Bu çocuk kim olabilirdi ki? Olayla bağlantısı ne olabilirdi? David, çocuğun katilin küçüklüğü olabileceğini düşündü ancak 1984 yılına ait bir fotoğraftaki küçük bir çocuk cinayet işleyemez diye de düşündü.

'Katil neden kendini ifşa etsin ki?'

Yine de Mesa PD'ye gidip yüz tanıma programında kim olduğunu öğrenmek için yüzünü taratmayı ihmal etmeyecekti. Bir süre sonra evin girişinde yere fırlattığı telefonu çalmaya başladı, telefonun yanına gitti ve eline aldığında ekranının kırılmış ancak telefonun hala çalışır olduğunu gördü. Arayan Gary Coleman'dı.

"Konuşmayı dinledin mi?"

Coleman tatmin olmamış bir ses tonuyla "Evet, ancak yer tespiti yapabileceğim kadar uzun konuşmadı dostum, keşke hemen köpürmeyip biraz daha konuşmasını sağlasaydın," dedi.

"Lanet olsun.. Pekala Gary, yine de teşekkürler."

"Kamera kayıtlarını mail adresine attım dostum, belki kayıtlardan katilin kimliği hakkında bir sonuca varabilirsin, ancak ne yazık ki yüzü hiçbir açıdan net olarak görünmüyor."

"Teşekkürler Gary, bu katil ikimiz içinde fazla akıllı, ancak onu kendi oyununda yeneceğiz. Aklımda bir fikir var."

Görüşmeyi sonlandırdıktan hemen sonra telefonu bir daha çaldı, bu kez arayan James idi:

"Ne oldu James?"

"Yarın Tess'in cenazesi defnedilecek David, gelecek misin?" James'in sesi, önceden ağlamış olabileceğini düşündürmüştü.

David, katili düşünmekten Tess'i unutmuş olmalıydı ki tekrar aklına gelmişçesine "Tess.. Tess'in cenazesi, evet. Evet geleceğim. Nereye gömülecek?"

"Mesa mezarlığı David, gömülmeden önce gelmek istersen yarın saat 10:00'da Bütün Azizler Katolik Kilisesi'ne gelebilirsin."

"Tamam James, orada olacağım. Aradığın için teşekkürler."

David, görüşmeyi sonlandırdı ve baş dedektif Theodore Myers'a rapor vermek için hızlı arama listesinden onu aradı.

"Evet David?"

"Lyla Porter'la konuştum efendim."

"Sonuç?"

"Kayda değer bir şey yok, Alex Royce'da histerik kişilik bozukluğu olduğunu ve sürekli D. Anderson'dan bahsettiğini öğrendim."

"D. Anderson'dan bahsettiğini derken?"

"Beni kurtarıcısı olarak görüyormuş, amacı ün kazanacağını düşünerek ölmekti sanırım, ancak gerçek katilin onu kullandığı çok bariz."

"Anlıyorum.. yine elimiz boş öyleyse."

"Öyle görünüyor."

"Bu arada elimizde yeni bir dava var, D. Anderson imzalı katille sonra ilgilenmek zorunda kalacağız. Yarın görüşürüz."

David, her ne kadar duyduklarından hiç hoşlanmasada "Görüşürüz efendim," dedi ve telefonu kapattı. Laptobunu açtı ve Gary Coleman'ın yolladığı kamera kayıtlarına bakmak üzere e-mail hesabına baktı. Kamera kayıtlarını her açıdan inceledi ancak katilin yüzü yine net bir şekilde görünmüyordu. Kafasında büyük bir şapka, ellerinde önceki gibi bir eldiven, gözlerinde büyük bir güneş gözlüğü vardı ve sakallıydı. Yüz tanıma programında kimliğinin tespit edilmesi imkansızdı.

Mutfağa gidip kendine bir şeyler hazırladı ve yemeğini yedikten sonra yatağına geçip derin düşüncelere daldı. Tess'in öldüğü düşüncesini hala kabullenmekte zorlanıyordu. Vahşice işlenmiş masumlara yönelik cinayetler, katilin David'e acı çektirmeye çalışması, David daha annesinin karnındayken katilin babasını öldürmesi, 11.05.1984 tarihli bir fotoğraf.. tüm bunlar neyin nesiydi? David, aklına takılan bu düşünceler yüzünden üç saat boyunca yatakta kıvrandıktan sonra ancak uyuyabilmişti.

Sabah saat 08:00'de, telefonun alarmının çalmasıyla uyandı ve elini yüzünü yıkadıktan sonra güzel bir duş aldı. Mutfağa geçip kendisine kahvaltı hazırladı ve kahvaltısını yaptıktan sonra takım elbisesini giymek üzere yatak odasına gitti. Güneş gözlüklerini de taktıktan sonra evden çıkıp arabasına bindi ve saat 09:10 civarında Azizler Katolik Kilisesi'ne doğru yola koyuldu.

Saat 09:25'te kiliseye vardı ve kilisenin önünde bekleyen polislere selam verip içeriye girdi. Tess'in akrabaları, anne ve babası sol tarafta, Tess'in iş arkadaşları ve dostları sağ tarafta oturuyordu. David, önce Tess'in annesinin daha sonra babasının elini tutarak onlara baş sağlığı diledi. İş arkadaşlarına yakın boş bir yer bulup oturdu ve papazın gelip 'edebi yaşam sözleri' ne başlamasını bekledi.

Papaz, edebi hayata dair konuştuktan sonra Tess'in yakınlarını konuşmaları için kürsüye davet etti. Tess'in annesi kürsüye çıktı ve elinde peçetesiyle ağlamaklı bir ses tonuyla "Tess.. Benim biricik, eşi benzeri olmayan kızım. O hep doğruyu savunurdu, insanlara çok değer verirdi.. Hedefini gerçekleştirmek için çok uğraştı ve sonunda bunu başardı.. Keşke beni dinleseydi.. Keşke ona bu mesleğin tehlikelerinden bahsettiğimde beni dinleseydi.." derken bayılacak gibi oldu. Papaz ve kocası, onu hava alması için dışarıya çıkardılar. İnananlar ellerini birleştirmiş dua ediyor ve ilahi okuyorlardı.

Papaz bir süre sonra içeriye girdiğinde "Merhum kişi için konuşmak isteyen başka biri var mı?" dedi.

David, oturduğu yerden kalktı ve kahverengi kravatını düzeltip kürsüye çıktı. Boğazını temizledi ve titreyen bir sesle "Tess kimdi biliyor musunuz? Size açıklayayım. Tess şimdiye kadar tanıdığım en dürüst, en ahlaklı ve en cana yakın insandı, bir karıncayı bile incitemezdi. Ancak kötü adamlara karşı aynı zaafiyeti taşımıyordu. Arkadaş canlısı ve insanlara değer veren Tess, yeri geldiğinde sert ve acımasız olabiliyordu. Tess'in annesinin de dediği gibi o hep doğruyu savunurdu ve eşi benzeri yoktu. Bu yüzden o benim en yakın arkadaşımdı. Şayet Tanrı varsa Tess O'nun meleklerinden biri olurdu ve şu an hakettiği yerde, O'nun kanatlarının altında olurdu," dedi.

Tess'in tabutu Mesa mezarlığına götürülmek üzere taşınmaya başlandı ve David'de taşıyanlardan biriydi. Arkasından ilahiler söylendi ve papaz "Biz hiçbir zaman ayrılmış sayılmayız, çünkü Mesih için yaşıyoruz. Şimdi de Mesih'te birleşmiş olarak, ona doğru giderek Mesih'te hep birlikte olacağız," dedi.

Mezar kazıldı ve Tess son yolculuğuna uğurlanırken David gözyaşlarını tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladı. James ve partneri David'in yanına geldi ve James, David'in omzunu sıkarak "Kanı yerde kalmayacak, değil mi?" dedi.

David derin bir nefes aldı ve gözyaşlarını silip kendini toparlayarak "Gerek dünyanın öbür ucunda olsun, gerekse cehennemin dibinde. O pisliği kendi ellerimle bulup öldüreceğim ve buna hiç kimse karışamaz, o, dünyadan arındırılması gereken lanet bir virüsten başka bir şey değil," dedi.

Geçmişin KapısındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin