Bölüm Dokuz

1.2K 90 35
                                    

Cehennem.

Şu an cehennemin vücut bulmuş hali gibi hissediyorum.

Homurdanıp yüzümü yastığa gömdüm. Felekten kalmış olmanın aldığı intikam başımı ağrıtıyordu. Sanki bir çekiç gözlerimi oyup kafatasımı kırıp geçiyordu.

Jared'ın karavanına filtre filtre girmeye başlayan güneş ışığına karşın gözlerimi kırpıştırdım.

Ne yapıyorum ben burada!

Yavaş yavaş dünün hatıraları kafama doldu ve bir iş gününün akşamında içmenin ne kadar yanlış bir karar olduğunu düşündüm.

Beni öldürme amacıyla pencereden sızıp gözüme giren sarı gün ışığına yüzümü buruşturdum. Ayağa kalkıp da panjurları kapatmalıydım, herkesin uyanınca en az benim kadar akşamdan kalmış olacağını hesaplayınca bunu kesin yapmalıydım.

Sırtımın üzerine dönmeye yeltenmiştim ki uykulu bir ses beni korkuttu.

"Mish?"

Kendimi dirseklerimle iterek biraz yükseldim ve arkama baktım. Görüşüm içkiden ve yeni uyanmış olduğumdan bulanık olsa da kafasını kıçıma yaslayarak uyuyan Jensen'ı görebildim. Hareket ettiğim için uyanmış olmalıydı.

Jensen gözlerini ovuşturdu.

"Burası neden bu kadar aydınlık! Kahretsin!"

"Evet  bunu önleyebilirim." diye mırıldandım. Ağzımın içi zımpara gibiydi. "Ancak beni yastığın olarak kullanmaktan vazgeçmen gerekiyor."

Jensen başını tutarak üzerimden kalktı. Homurdanıp duruyordu ve geceden kaldığı için başının aşırı ağradığına emindim.

Panjurları kapatmak için küçük çaplı bir mücadele verdikten sonra karavanı karanlığın kaplamasıyla rahatladım. Çok daha iyi.

Ben sendeleyerek mini mutfağın yolunu tutmuştum ki arkamdan gelen seslere bakılırsa Jensen beni kaybolmuş bir köpek yavrusu gibi takip ediyordu. Genelde böyledir zaten.

Gece - ne zaman olduğunu hatırlamıyorum- Jensen bira ile lekelenmiş pantolonundan kurtulmuştu. Yani üzerinde sadece kareli bir gömlek ile iç çamaşırları vardı.

"Gün'yd'n Mishi" esnedi ve bir eliyle dengesini korumak adına sandalyelerden birine tutunurken diğeriyle gözlerini ovuşturuyordu.

"Günaydın."

Gömleğinin neredeyse tüm düğmeleri açılmıştı bu yüzden çekici kaslı gövdesi ve kaslı göğsünün birazı çıplak kalıyordu. Gözlerimi ondan zorla uzaklaştırıp fincan aramaya koyuldum. 

"Kahve?"

"Evet lütfen."

Bununla birlikte iki fincanlık kahve demledim ve iki kulplu bardağa bunları boşalttım. Kahvenin kahve makinesindeki seslerini minimuma indirmeye çalışsam da her seste irkilerek seslere engel olamadım. Geceden kalmış olmanın canı cehenneme!

"Şu sesleri kesin!" Tahmoh , bir çekmeceyi kazara fazla sert kapatmamla homurdanarak yattığı koltuktan seslendi. Gözlerimi devirdim.

"Sen uyanmaya ne dersin Uyuyan Güzel?"

Mırıldandığı küfürleri eşliğinde bana orta parmağını gösterdiğini bildiğim Tahmoh'a bakma gereği bile görmedim. Ne yapacağı belliydi.

"Kahvaltı için yumurta ve pastırma nasıl olur?" Jensen'a sordum. Çenesini zorlaya zorlaya esniyordu. Biliyordum ki sette bizim için kahvaltı çıkarıyorlardı ancak bir şeyler yapmayı seviyordum ve ayda yılda bir olsa da bir şeyler pişirmek güzeldi. Özellikle kendiminki yerine başkasının karavanını kokutacaksam. Tercihen Jared'ınki.

Nobody Sees Nobody Knows // Cockles (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin