Bölüm Kırk Bir

997 62 180
                                    

Bu defa alarm çalmadan uyandım ve Jensen biraz daha uyusun diye alarmı kapattıktan sonra koşuma çıktım.

Kıçıma çok yapışmayan  bir şort giydim çünkü görünen oydu ki bahsi geçen vücut bölgeme Jensen'ın içerisinde olduğu 50 millik çaptaki herhangi birisi yorum yaparasa Jensen'ın öfkesi Cehennem ateşiyle kıyaslanamayacak bir boyur alıyordu. Ve kıçıma bir şaplak atma fırsatı eline geçtiğinde susuz bedevi gibi bir istekle şansı değerlendiriyordu.

Zavallı herife üzülüyordum çünkü nedense kıçımın altından yapıldığını ve üzerinde kendi adının kazındığını falan düşünüyordu.

Karavanıma, terli ve nefes nefese kalmış bir vaziyette geri döndüğümde Jensen hala yatağımda yarı tanrı gibi uzanıyordu.

Kesinlikle uzun uzun onu süzmedim.

Hiç de bile.

Kısa bir duş aldıktan sonra havluyla kurulandım ve giyindim. Odada sessizce gezinerekten laptobumu ve şarj aletini aldım. Yatağın kenarından parmakuçlarımda sessizce geçerken Jensen'ın vücudunu göz ucuyla süzmekten kendimi alamadım.

Bir kolunu başının ardına atmıştı, jenesi rahattı ve alnı kırışmıyordu. Çıplak göğsü ile gövdesi uyku ile pembeleşmişti ve bal rengi saçları her yere dağılmıştı, bembeyaz yastıklara ters rengiyle meydan okuyordu.

Bu an için hazır değildim. Bunu tecrübe edeceğimi hiç düşünmemiştim. Ama işte buradaydım: Jensen Ackles benim yatağımda, benim çarşaflarıma dolanmış bir şekilde yatıyordu, arkadaki pencereden gelen gün ışığı onun çıplak vücudunda dans ediyordu. Şansım karşısında titredim.

Onu uyandırmalı ve kimse görmeden gizlice kıçına tekmeyi basmalıydım. Ya da en azından onu örtmeliydim çünkü üzerindeki tek kumaş parçası olan baksırları güzel belinden tehlikeli bir şekilde düşmeye başlamıştı.

Yutkundum ve kararlılıkla mutfağa yürüdüm.

Masaya oturduktan sonra parmaklarımın laptobumdaki tuşlarla dans edip de kendime engel olabilmemin verdiği hüsranın acısını arama motorundan çıkarmaya koyuldum.

Ama ekranın ucundan Jensen'a göz ucuyla bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Onun buradaki kanlı canlı varlığı bana ne kadar sikik bir durumda olduğumu hatırlatıp duruyordu.

Ayağa kalkıp sırtımı yatağa veren sandalyeye oturdum.

Bu da fayda etmemişti.

Dakikalar sürüne sürüne geçiyor gibiydi ki bir süre sonra dayanamayıp tekrardan ayağa kalktım. Kendi etrafımda döndüm, saçlarımı çekiştirdim. Sertçe saçımı çektim ama bundan doğan acı; boğazımı sıkan korkum ve dehşetim yanında beni zerre yatıştırmıyordu.

Hayatımda yaşamış olacağım en büyük düşüşe ilerliyordum. Neredeyse sonsuzluk kadar uzun bir zamandır düşüyordum ve hala aşağısı görünmemişti bile. Misha, dur dur dur dur-

"Sıfırdan, yataktan çıkmış saçına beş saniyede ulaştın." Jensen'ın sesi derin, çatallı çıkmıştı ve bu beni Derin Düşünceler Diyarından çıkarmaya yetmişti. "İşte benim Mish'im."

Jensen esneyip aklı başka yerde bir şekilde çıplak karnını kaşırken ben ise masanın kenarını kavradım ve parmak boğumlarım beyazlacak kadar sıkıca sıkmaya başladım.

Nobody Sees Nobody Knows // Cockles (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin