Bölüm Otuz Dokuz

1K 57 136
                                    

Yavaşça uykumdan uyanmaya başladım, sıcacık davetkar yatağım beni bağrına alıp sarmalamıştı. Yorganlar çok güzel kokuyordu; temiz hava ve deterjan. Zayıf, ılık güneş ışıkları yüzüme düşmeye başladı.

Yumuşak bir iç çekiş ile uykum tamamen dağıldı. İç çekiş benden çıkmamıştı.

Karmakarışık bana dolanmış yorganlardan kurtulmaya çalıştım ancak ağır ve sıcacık bir uzuv beni olduğum yere kenetledi, ılık beden benimkini örtüyordu. İki kez gözlerimi kırptım. Nasıl olduysa Jensen beni kendi bedeni altında bırakmıştı, bacaklarımız ile kollarımız birbirleriyle iç içe geçmişti.

Hala oldukça karanlıktı ama yine de burun kemeri üzerinden elmacık kemiklerine dökülmüş çillerinin haritasını çıkartabilirdim. Kirpikleri titredi; uyanıyordu. Tereddüt ederekten yanaklarıma düşen altından kirpiklerinin üzerine dudaklarımı bastırdım ve bir iç çektim. Kalbim göğsümde çılgınca atıyordu. Bu hem harikulade hem de korkunçtu. Ama çoğunlukla sürrealdi. Evren bir şekilde, nasılsa ... tersine dönmüş gibi hissettiriyordu.

"Merhaba Jensen." Dedim sikik, kalın, yeni uyandığımdan gıcıklı sesimle. Bu neredeyse 'Merhaba Dean' dediğimde sesimin çıkışına benziyordu.

Jensen parmaklarını göğsümde dolaştırdı ve alnıma düşen bir tutam kıvırcık saçı alnımdan çekti.

"Mmmmm bana Cas gibi konuş bebeğim." Uykulu bir biçimde göz kırptı. Sabahın bu saatinde çıkan sesi, saf seksti. Derin ve boğazından yükselen her hece omuriliğime sıçrayan uyartılar yaratıyor tüm vücudumun gıdıklanarak titremesine sebep oluyordu. Dudağımı ısırarak gözlerimi kolumla kapattım.

"Ne yapıyoruz biz böyle?" saçlarına doğru fısıldadım.

Jensen uykulu uykulu mırıldandı, bir yandan da burnu ile ona dönük tarafımdaki kulağımın üzerindeki saçlarımı dürtüyordu. "Bilmyorm sadece kollarımarasında ol 'stiyorum tammı?" Boynuma doğru söylediği bu tatlı ve uykulu sözlere kalbim sıkışarak cevap verdi.

"Peki, Jensen." ona fısıldadım ve mantığım bu yaptığımın karşısında olsa da ellerimin sırtında dolaşmasına izin verdim. Parmaklarımla başının arkasında  başlayan saçlarını taradığımda kedi gibi mırladı.

Yavaşça, ellerim Jensen'ın ulaşabildiğim her yerine dokunmaya başladı. Kollarına, boynuna, saçlarının başından sırtının sonuna... Biliyordum ki şu anda bu yataktan çıkıp gitmem için milyonlarca sebep vardı. Ama iradem bu gerçekler için yetersizdi.

Bunun yerine kıpırdamadan durdum, içime kokusunu çektim ve bedeninin bedenime kenetlenmesinin nasıl bir his olduğunu kafama kazıdım. İç çektim ve gözlerimin usul usul tekrar kapanmasına izin verdim.

Aniden, komodinin üzerindeki alarm gürültülü şekilde çalmaya başladı ve Jensen korkudan öyle sıçradı ki kafasını tavana çarpacak diye korktum.

Onu kendime çektim. Jensen ise kollarımın arasından kurtulup  alarmı kapatmak için komodine uzandığında gülümsememe engel olamadım. Alarmı kapatır kapatmaz tekrar kollarımın arasına girdi ve bataniyeyi üzerimize örttü.

"Üzgünüm," uykulu bir şekilde mırıldandım. Normal şartlarda alarmı çalmadan hemen önce kapatırdım çünkü vücudum hep aynı saatte kalkmaya alışıktı. Ancak bugün dikkatim dağıtılmıştı.

"Lanet olsun, Mish" kelimelerini yaya yaya konuştu sesi hala uykulu olduğundan boğuk geliyordu. Sırıttım ve çenemin altına saklanmış başını öptüm. Görmesem de somurttuğunu hissedebiliyordum. "Neden bu kadar erken uyanmak zorundasın ki?"

"O kadar da erken değil."

Jensen başını kaldırdı ve  kollarından destek alıp doğrularak dudaklarımı dişledi.

Nobody Sees Nobody Knows // Cockles (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin