Nedensiz bir sinirle yerden çantasını kapıp dışarı yürürken Fırat "Şimdi görüştük daha, nereye hemen?" diye seslenince abisi ve Ali'ye kendinden emin ifadesi ile döndü Ateş.
"Sen dinlenmene bak, ben nalbura gidiyorum! Kapıma kilit alacağım! Kaldığım ev güvenli ama fazla meraklılar, üstelik kapım kilitlenmiyor!"
Bu esnada Leyla içini kemiren merakla sabaha kadar uyuyamamış, ara ara annesini uyandırmadan yataktan çıkıp Ateş'in dönüp dönmediğine bakmış ve tam da herkes ortada yokken içindeki vesveselere uyup kendini ikna ederek çocuğun odasının önüne gelmişti. Yaptığından rahatsız, dikkatli ve sessiz, bir hırsızı andırır gibi içeri girdi; dağınık bir yatak, sandalye üzerine asılmış bir mont ve masanın üzerinde bir defter.. Yaptığının ne kadar büyük bir hata olduğunu söyledi kendine ve gözlerini sıkıca yumarak deftere uzandı.
3. Bölüm
Annecim, özür dilerim.
Annecim, seni bu anlarda yalnız bırakmak istemezdim çok özür dilerim.
Annecim, bir süre seninle ayrı kalacağız, bu ayrılık için özür dilerim, hemen döneceğim. Kurabiyelerini şimdiden özledim..
Leyla cepte taşınmaktan bir hayli yıpranmış el defterinin sayfalarına yazılıp yazılıp karalanmış cümleleri okudukça Ateş'in özeline izinsiz dokunduğunu hissedip derin bir vicdan azabına gömüldü. Yaptığı yanlıştı ama hata yaptığını düşünmüyor, aksine içindeki dürtü tam da doğruyu yaptığını söylüyordu. Annesinin kalbi kırık olduğu için mi üzgündü bu kadar? Üstelik kırılan kalbinin sebebi annesine haber vermeden çekip gitmesi gibi duruyorken annesinin kırgınlığını bu kadar dert edinen bir adam neden habersiz çekip giderdi? İnsanlara gösterdiği o taştan kalbin aslında bir kireç taşı gibi avuçta oynandığı an dağıldığını görüyordu Leyla. Büyürken annesinden kopan bir erkek çocuğunun henüz bilmediği bir sebep ile koca bir adama dönüşü sırasında büründüğü kabuktu o belli ki; tırtılın değişirken yaşadığı acıları kendini kozaya hapsederek herkesten saklaması gibi.. Defteri dikkatlice kapatıp masaya bıraktı.
"Ders mi çalışıyordun kızım?" diye soran annesi cevaptan emin yanıt vermesini bile beklemeden kahvaltıyı kurmaya başlamıştı bile. Kadın eski dolaplarındaki zeytin tabağını ve açılmamış peynir kutusunu çıkarırken kızının pijamalı uykusuz haline tebessüm etti. "Hadi git yüzünü yıka bakalım, gözlerin kitap okumaktan küçücük kalmış."
"Yüzümü yıkamıştım." Diyerek annesine sarılan Leyla kadının yanağını bastıra bastıra kuvvetli bir öpücük kopardı. "Annelerin en güzeli!"
"Hayırdır inşallah sabah sabah.." Hülya elinde meyve bıçağı şaşırarak döndü kızına. "Dün aldığım Sagra'yı gördün sen? Aaaa ama Leyla, sürpriz yapacaktım!"
"Yedim bile!" diyerek kıkırdayan kızının yaramazlık yapmış da cezalandırır gibi poposuna vuran annesi şaka ile söylendi. Beş yaşındaki o ağzını kaşık kaşık çikolataya bulayan ufacık kızı genç kız olmuştu ama hala aynıydı işte!
"Ben de diyorum bu kız sabahın köründe yanımdan kalkıp parmak ucunda hırsız kedi gibi nereye yürüdü gitti öyle diye!" Kadının bakışları kapıya dönünce kızının allanıp pullanan yüzünü fark etmedi bile. "Ateş oğlum, hoş geldin! Motorun sesini duymayınca şaşırdım!"
"Bu kapı nasıl hemen açıldı?" Çocuk dış kapının kolunu sallayıp açıp kapatmaya çalışırken anahtar dilin içinde boşa dönüyordu, rahat tavırları ile ellerini bir beze silerek yanına gelen Hülya boşver diyen bir el hareketiyle çocuğu geçiştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefesini Tutmak
General FictionFırat ve Ateş, kayıp kız kardeşlerini bulmak için çocukluklarını harcadıkları yolda sona yaklaşmışlardı; eğer Fırat'ın tüm planlarını öfkesine hakim olamayan fevri kardeşi Ateş bozmasaydı.. Şimdi Ateş bir katil, Fırat onu saklamaya çalışan bir ağabe...