Sabırla bu kadar uzun süre beklediğim vakit yaklaşıyordu. Bugün Meryem gece saat 11'de her zamanki yerimizde buluşmak istediğini söylemişti. Belki buluşmak için biraz geç bir vakitti ama olsun. Onun yüzünü görmek için neler vermezdim ki? Telefonda sesi oldukça garip gelmişti bana. Sanki üzülmüş ya da kırgın gibi. Her ne olduysa da bu gece ona yardım edebilirdim. Belki de benim düşündüğüm gibi değil aksine mutludur. Telefon bu sonuçta duyguları ne kadar belli edebilir ki? 1 saat kalmıştı artık. Buluşmalara geç gitmeyi sevmem. Aslında hiçbir yere geç gitmeyi sevmem. Bundan dolayı buluşmadan 1 saat önce buluşmaya yakın bir kafede oturuyordum. Sütlü kahvemi getiren garsona teşekkür ettim ve önümdeki defterime bir şeyler karalamaya başladım. Her şey için bir defter tutuyordum. Yaşadığım her şeyi bir deftere dökerek içimi rahatlardım. O gün de şimdilik başımdan geçenleri yazmıştım. Her gün başımdan geçenleri yazdıktan sonra hemen arkasındaki sayfaya o günün sonunda olmasını ümit ettiğim şeyleri yazardım. O gün yaşananları kısaca yazdıktan sonra arka sayfaya geçtim hafifçe kahvemi yudumlarken. "Bu gece Meryem gelecek yanıma. Ona sıkı sıkı sarılacağım yine. Huzur dolu kucağını bana açacak yine. Gözlerine yine baktığımda bir sihrin içine dahil olmuş gibi kendimi uçsuz bucaksız yeni bir dünyaya atacağım tekrar. O kadar seviyorum ki onu ne derse yapmaya hazırım. Gerçekten ne derse. Bu gece gönül ister ki omzuma yaslasın başını anlatsın bana varsa derdi tasası. Yoksa da beraber geleceğin hayallerini kuralım masumca. Bunu yapacak cesaretim yok belki ama sevgim cesaretimi alevlendirir. Bu gece onu omzumda istiyorum!" defteri kapattım ve dışarıya huzurlu bir tebessüm bıraktım. Kahvemden hâlâ buharlar çıkıyordu. Buranın sütlü kahvesini ilk defa içiyordum. Güzelse neden bir daha içmeyeyim değil mi? En son karşılıklı biriyle kahve içmemin üzerinden 1.5 ay geçti. Yaseminle ayrıldığımız zamanı saymıyorum çünkü o içmedi kahvesini. Onu bile çok gördüydü bana. Ama 1.5 ay önce yine Yaseminle içtim ben aynı kahveyi. O zaman tadı o kadar güzel gelmişti ki. Sanki içine yüreğini sevgisini katmıştı garson. Biliyor gibiydi birbirimize olan aşkımızı. Ama ne aşk ne aşk! Bitiverdi işte. Şimdi bunları düşünerek kafamı bulandırmak istemiyordum. Telefonuma gelen bildirin beni derin dünyamdan geri bu aşk ve dostluk dışında hiçbir şeyi güzel olmayan dünyaya geri döndürdü. İnstagram üzerinden gelen mesaj yeni dostlarımdan birinden gelmişti. Bu yeni dostum da en az benim kadar acı çekmişti. Hâliyle birbirimizi kolay anlıyorduk. Sadece birkaç kez sohbet etsek bile ne kadar iyi kalpli ve saf bir kız olduğunu anlamıştım. Üstelik büyük tesadüfler olmuştu. Bu kız Meryemin en yakın arkadaşlarından birisiydi. Onunla iletişimde olması en büyük tesadüftü. Hoşuma gidiyordu onların iyi dost olmaları. Çağla'ydı bu güzel insanın ismi. Bilmiyordum o an için ama ilerde tüm yaralarımı saracak kişiydi bu. Bana attığı mesajda "Bu aralar bir buluşma planlasak diyorum ne dersin?" diyordu. Buluşma demek. Dostlarım benimle çok buluşmaz ki alışık değilim ben. "İşte bu teklif hoşuma gitti!" yazdım. Hemen ertesi güne bir buluşma ayarlamıştık. Biz konuşup dururken buluşmaya 15 dakika kalmıştı artık. Kahvemi bitirmek üzereydim. Çok acele etmeden sakince içiverdim. Ardından hesap fişini alıp kasaya yöneldim. Ücreti ödedikten sonra dışarıya çıktım ve temiz havayı çektim içime. Saate baktım 8 dakika vardı. Şimdi yola çıksam tam vaktinde orada olurdum. Hemen yola koyuldum pek de uzak değildi zaten(...) Banka oturmuş gelmesini bekliyordum Meryemin. Gelmesi gereken saati 10 dakika geçiyordu. Arkamı dönmüş ayakta etrafı seyrediyordum. Arkamdan gelen adım sesleriyle güler bir yüzle hafifçe arkaya döndüm. Meryem kapşonlu bir ceket giymiş ve kapşonu başına çekmişti. Yüzüne tam olarak ışık zaten düşmüyordu kapşonu da takınca yüzünü hiç göremiyordum. Neden böyle bir şey giymişti ki? Şaşırdığımı ona belli etmemeye çalışarak "Hoşgeldin canımın en içi" dedim. Yanıt vermedi. Bir şeyler dönüyordu. "Meryem?" dedim şaşkın ve korkulu bir biçimde. Elini beline götürdü ve siyah bir şey çıkarıp bana doğrulttu. Loş ışıkta ilkin tam seçemesem de birkaç saniye sonra bunun bir tabanca olduğunu anlamıştım. Ben daha bir şey diyemeden ateşlenmişti silah. İki adım geriledim. Çok bir şey hissetmiyor gibiydim ama sağ tarafımda yoğun bir acı vardı. Başımı hafif eğip baktığımda merminin sağ tarafımı delip geçtiğini kanların hafif hafif süzüldüğünü gördüm. Nasıl olurdu bu? Meryem beni vurmuş muydu? Ama neden? Tüm bu soruları düşünürken hâlâ yüzünü seçmeye çalışıyordum. Bu sırada silah ikinci kez ateşlendi. Ses tenha sokakta acı bir şekilde tekrar yankılandı. Bu kez ise mermi tam ilk vurulduğum yerin altından girmişti. Zar zor nefes alırken dizlerimin üzerine çöktüm. Hâlâ yüzünü seçememiştim. Acım umrumda değildi. Meryem beni neden vurmuştu tek düşündüğüm buydu şimdi. Yutkunarak ve nefesler içinde "Neden Meryem?" diyebildim zar zor. Kara silüet silahı yeniden sakince beline koydu. Bir süre daha bana baktı. Ya da ben öyle varsaydım. Kapşonunu düzeltti sanki bozulmuş gibi ve arkasını dönüp hiçbir şey demeden ağır adımlarla uzaklaştı. Kıskıvrak vurulmuştum oracıkta. Herkesten habersiz yerde uzanıyordum. Nefesim gittikçe daralıyor içimdeki yaşama sevinci an ve an yok oluyordu. Gözlerim göremeyecek hale gelmek üzereydi. Bulanıklaşıp netleşiyordu. Bir elim yaranın üzerinde diğeri ise kalbimdeydi. Hâlâ akıl erdiremiyordum neden olduğuna. Sağlıklı da düşünemiyordum artık. Artık bilincimi kaybetmek üzereydim. Bu sırada o pus içinde birinin bana doğru hızla koştuğunu ve tam olarak emin olmasam da "Yusuf" dediğini işitir gibi oldum. O geceye dair hatırladığım son şey kulağımdaki bu ses ve o bulanık görüntüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Yol |Tamamlandı|
Romance"Eğer bu yolun sonu sana çıkıyorsa, Çıkmaz Yol'sa da olsun. Yeter ki sana çıksın varsın çıkmaz olsun." Kitaptaki olayların %70'i kurgu %30'u gerçektir. Beğenmenizi ümit ederek iyi okumalar dilerim.