(Bölüm için şarkı önerisi: Nida Ateş - Oy Gelin Gelin)
Saat sabahın 7'si. Geceden beri gözümü kırpmadım. Tam her şeyi bir kenara bırakıp yeniden yaşama umudu bulmuşken kendimde, şimdi yine ellerim bomboş. Canım çok yanıyor. Dün gece yaşananlar asla aklımdan çıkmayacak. Gece ağlama sesimi duyan birisi onu kollarımdan alıp görürdü. Sonra etrafımda büyük bir kalabalık. Ama ben bu kalabalığın içinde yapayalnızım. Beni alıp götürmek istediler. Ama gitmedim. Gidemezdim işte. Hâlâ gitmeye niyetim de yok. Burada günlerce kalabilirim. Bu herkesten kaçıp saklandığım yer şimdi gerçek mânâsına kavuşuyordu. Artık gerçekten herkesten kaçıyordum. Ve yine saklanacağım yer burası olacaktı. Ne anılara şahitlik etmişti burası. Acısıyla tatlısıyla her şeyime ortak olmuştu. Ama gece yaşananlar hep en kötü anı olarak kalacaktı. Artık Yasemin'den geriye sadece anıları kalmıştı. Bir de yerde kalan kurumuş kanı. Ben ona her baktığımda o lanet geceyi hatırlayacaktım. Yasemin sadece kendi canına kıymamıştı ki. Benim de canıma kıymıştı, belki de farkında olmadan. Ben bu acıyla nasıl yaşardım? "Yaşıyorum" diyemezdim ki. Sen hep bende, ben de hep sende yarım kaldım Yasemin. Artık bunu düzeltme şansım da yok. Biz sonsuza dek yarım kalacağız. Artık sabah kahvelerimi o güzel gülüşünle süsleyemeyeceksin. En sevdiğimiz şarkıları tek başıma dinleyeceğim artık. Gerçi yalnız da sayılmam pek. Daima aklımda kalacaksın. Cebimdeki telefon uzun uzun titriyordu. İlkin fark etmiyorum çaldığını. Fark ettiğimde çıkarıp ekrana bakıyorum kim arıyor diye. Hasan arıyor. Açıp açmamakta tereddüt etsem de sonunda açıyorum telefonu. "Alo." Hiçbir şey demiyorum. "Alo. Yusuf orda mısın? Alo?" Yine hiçbir ses çıkarmadım. "Her neyse. Biliyorum iyi değilsin. Bu haber nasıl verilir bilemiyorum ama vermek zorundayım. Yasemin'i bugün saat 9'da defnedecekler. Yeni Mezarlığa." Gözlerim doldu, acısı yine sol tarafımı ağırlaştırdı. "Yusuf. Biliyorum çok zor. Anlıyorum seni. Ama gelmelisin. 1 saat sonra seni almaya gelirim. Selâmetle." Telefonu kapatır kapatmaz dolan gözlerimdeki yaşları serbest bıraktım. Oraya gitmek istemiyordum, gidemezdim. Bu kadarı çok ağır gelirdi. Ben ağlarken bir ses işitir gibi oldum. Emin olmak için ağlamayı kestim, dikkatlice dinledim. Bir adım sesi vardı. Tam önümde. Birisi gelmiş olmalıydı. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırıp baktım. Evet tam önünde birisi duruyordu. Ama onu görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Önümde kanlı canlı duruyordu Yasemin. Bir anda unutuveriyorum her şeyi. Ani bir hareketle sarıldım boynuna. O da aynı şekilde sıkı sıkı sarıyor beni. Hıçkırıklar içinde bir şeyler söylemeye çalışıyorum. "Yasemin. Buradasın işte" cümlelerimi tamamlayamıyordum. "Evet Yusuf. Sakin ol buradayım işte." Saçlarını okşuyor, sıkı sıkı sarılıyordum. "Yasemin. Sen, sen gitmiştin. Nasıl oldu bu?" Hiçbir şey demedi. Bu sırada Yasemin'in sesinden farklı bir ses duydum. Adımı söylemişti bu ses. Sarılmayı bırakıp sesin geldiği yöne baktım. Burada ne işi vardı? Şaşkın bir ifadeyle "Meryem?" dedim. O gün yaşanan o kadar şeyden sonra neden gelmişti yanıma? Üstelik tam şimdi. O da şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. "Yusuf? Ne yapıyorsun burada?" Nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. "Ben..." Meryem birkaç adım yaklaştı. Bu arada Yasemin birkaç adım uzaklaşmıştı benden. "Yusuf." Yüzüne bakamadım. "Kiminle konuşuyordun?" Ne demek istiyordu? Yüzüne baktım. "Görmüyor musun?" elimle işaret ederek "Yaseminle konuşuyordum." Birden yüzü ciddileşti. Hafif hafif yaklaşmaya başladı bana. "Yusuf. İyi değilsin. Kendine gel." Niye iyi değilmişim? "Gayet iyiyim Meryem." Yüzündeki ciddi ifadeyi koruyarak "Hayır. İyi değilsin." Yasemin'e baktım. Yüzü ifadesizdi. "Meryem. Niye iyi olmayayım? Bak Yasemin burada işte. Nasıl iyi olmayayım?" Kafasını iki yana salladı. "Yusuf... Orada hiç kimse yok." Ne? Neler söylüyordu böyle? "Ne diyorsun sen ya? Meryem asıl sen iyi değilsin." Elimle Yasemin'i göstererek " Bak işte bura..." Cümlemi tamamlayamadım. Yeniden Meryem'in gözünün içine baktım. Meryem haklıydı. Yasemin yoktu. Kekeleyerek "Ama az önce buradaydı. Yemin ederim Meryem." Bir iki adım geriledim. Düşecek gibi olduğumda Meryem hemen koşup tuttu beni. Kafayı yiyecektim. "Meryem, o buradaydı. Konuştu benimle, dokundum ona." Sesim titriyordu. Başımı ellerim arasına almıştım. "Tamam Yusuf. Sakin ol. Gel oturalım şöyle." Elimi tutarak banka oturttu beni. Sonra çantasından bir şişe su çıkardı. "Al iç. Sakinleşirsin biraz." Suyu içtim. Sarsılarak kendime gelmeye çalıştım. Hiçbir şey demeden Meryem'e sarıldım. "İyi ki varsın. İyi ki geldin." Sarılmayı bıraktık ve "Asıl sen iyi ki varsın." dedi. Saat 9'a yaklaşmıştı artık. Hasan birazdan beni alıp götürecekti. Gitmek istemiyordum ama gitmeliydim işte. (...)
Son kez toprak attılar üzerine. Yasemin gitmişti işte. Artık toprağın olmuştu. "Ya benimsin ya kara toprağın." sözünü şimdi daha iyi anlıyordum. Benim olamamıştı kara toprağın olmuştu işte. Yasemin'in babası kendini zor tutuyordu. Ağlıyordu ama sessizce. İçinden ağlıyordu belki de. Ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemiyorum. Ben bile bu kadar parçalanıyorsam ailesi nasıl katlanıyor bilemiyorum. Annesi dayanamıyor ama. Üstünü kapattıktan sonra atılıyor kızının yattığı yere. Toprağa kapanıyor yüzü. Böyle yapar yapmaz kadınlardan büyük bir feryat, tarifsiz bir ağıt kopuyor. O sahne aklıma kazınıyor. En küçük şeye bile ağlayan ben buna nasıl dayanırdım ki? Ben de ağlamaya başladım. Kendim tutamıyordum işte. Annesi toprağa sarılıp kızı için ciğerini parçalarken nasıl sağlam durabilirdim? Yere çöktüm. Yasemin benim yüzümden gitmişti. Annesi benim yüzümden bu hâldeydi. (...)
3 AY SONRA
Her hafta çiçek getiriyorum Yasemin'e. Oturup sohbet ediyoruz. Genelde suskun oluyor ama olsun. Beni dinlemesi yeter. Bu buraya son gelişim. Seni çok seviyorum canımın içi. Ama artık buraya gelemem. Son kez sarılıyorum toprağına. Tebessümle karışık bir ağlama tutuyor yine. Okşuyorum toprağını. Her ne kadar farklı dünyalarda olsak da seni hâlâ seviyorum. Toprağın kokusu yok senin mezarında. Senin kokun bastırmış toprak kokusunu. Ben de gidiyorum işte. Her şeyi herkesi geride bırakıp gidiyorum. Hep hayal ettiğimiz Alp Dağları vardı ya hani. Oraya gidiyorum işte sevgilim. Senden çok uzakta da olsam kalplerimiz bu mesafeyi kısaltacak merak etme sen. Yeter ki şüphe etme sevgimden. Sen de sev hep olur mu? Gidiyorum şimdi ben. Seni çok özlüyorum. Keşke yanımda olsan da beraber gitsek sevdiğim. Ama kader işte. Hep yarım kalmak varmış kaderimizde. Şimdi seni Rabbime emanet ediyorum. Ne olursun kömür gözlüm iyi bak kendine. Yeniden buluşmak dileğiyle. HOŞÇAKAL.
(Ve evet işte sonunda final. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Bana baştan sona eşlik eden siz değerli okuyucularıma sevgilerimi iletiyorum. Sonunda bu aşk serüveni de böyle bitti. Olayların bir kısmı gerçek bir kısmı kurgu. Yazarken ağladığım bölümler oldu. Sonuç olarak iyi vakit geçirdim bu kitapla. Umarım beni kırmazsınız ve bu emeğimin karşılığını verirsiniz. Artık bir sonraki çalışmalarda görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın. KİTAPLA KALIN!)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Yol |Tamamlandı|
Romance"Eğer bu yolun sonu sana çıkıyorsa, Çıkmaz Yol'sa da olsun. Yeter ki sana çıksın varsın çıkmaz olsun." Kitaptaki olayların %70'i kurgu %30'u gerçektir. Beğenmenizi ümit ederek iyi okumalar dilerim.