i'm always high
Yine o anlardan birindeydik.
Yalnız hissediyordum. Etrafımda sayamayacağım kadar insan vardı ve ben yalnız hissediyordum.
Bunun çok basit açıklamaları vardı. Emile Durkheim sosyolojide, Sigmund. Freud psikolojide bunu açıklamıştı aslında. Ama benim için basit değildi. Aklımdan hangi kelime geçerse geçsin bunun açıklamasını yapamıyordum. Kendimi düzeltecek o sözcükleri söyleyemiyordum. 'Boşver Jimin, bunu yaşamayan mı yok sanki?' Diyemiyordum. Demekte istemiyordum.
Hayat insanlara sınanmaları için farklı acılar sunmuştu. Ben kendi acımı çekerken diğer insanlarında acılar çektiğini biliyordum, ama kimse kimsenin acısını anlayamazdı. Ne ben karşımdaki dans eden insanların kim bilir neyin acısını çıkarmak için burada deli gibi dans ettiğini anlayabilirdim, ne de onlar bir köşeye çekilmiş elindeki birasını yudumlayan beni anlayabilirdi.
Bir yandan da acılarımla yaşamaya seviyordum. Beni her seferinde olgunlaştırıyorlardı. Olaylara bakış açım değişebiliyordu.
Beni buraya getirip sonra yalnız bırakan Yoongi'ye kesinlikle küfür etmiyordum. Kesinlikle.
Yanımda Chaeyeon ve Yuta'yı bırakıp kim bilir nereye gitmişti. Chaeyeon kafayı bulmuş gibi görünüyordu, Yuta ise onun yanında oturup ne zaman kalkmaya çalışsa engelliyordu. Güzel bir iş bölümüydü. Benim kafam güzel değildi ama kendimi sakinleştirici almış gibi hissediyordum. Çalan şarkıya bile kulağımı vermemiştim, içimde çalan şarkı her şeyi susturmaya yeterdi çünkü.
Karşımda oturan Yuta'ya döndüm, "Sadece iki birayla gitmiş olması normal mi?" Dedim Chaeyeon'u gösterip.
"Sadece iki bira içmedi," dedi ve gözlerini ondan çekip bana doğrulttu. "Sadece içki içmedi." Diyerek tamamladı. Şaşkınlıkla ona baktım. Bu çocuk düşündüğüm şeyi mi söylüyordu?
"Yoongi'ler nereye gitti, Yuta?" Dudakları alayla kıvrıldı.
"Sence?" Başımı arkaya atıp dişlerimi sıktım. Boşta olan elimle gözlerimi kaşıdım. İnanılmaz!
"Neredeler?" Elimdeki birayı önümdeki masaya bırakıp ayağa kalktım.
"Barın arkasında olmaları lazım." Başımı salladım ve insanları aşarak barın olduğu yere ulaştım.
Doğrusu barın arkası neresi bilmiyordum. Bardaki barmene sormayı düşünüyordum. Barmen'in ilgisini çekmek için elimi şıklattım.
"Pşt, bakar mısın?" Barmen kafasını kaldırıp bana bakınca bunun bize bira veren barmen olduğunu anlamıştım. "Barın arkasına çıkan bir kapınız var mı?"
"Var. Ne oldu kayıp mı oldun?" Çocuk bana doğru yaklaşıp yüzüne alaycı bir gülümseme takınmıştı. Gözlerimi devirdim.
"Hayır olmadım, şimdi kapıyı tarif eder misin?"
"Yanındaki çocuk nerede?" Israrla cevap vermiyordu. Kollarını tezgaha dayayıp bana eğildiğinde sinirle gülüp dilimi üst dişlerimde gezdirdim.
"Bana bak çocuk, bana kapının yerini tarif et yoksa buradaki insanlardan hastanenin tarifini almak zorunda kalırsın." Dediğimde yüzündeki alaycı ifadesi sarsılmıştı. Ama yine de kendini bozmadan sadece tezgahtan uzaklaşmıştı.
"Şuradan dümdüz yürürsen koridorun sonunda kapıyı bulursun." Barın yanındaki aralığı işaret edince teşekkür etmeden oradan ayrıldım.
Gösterdiği aradan kendimi zorla sığdırdığımda koridorun ne kadar dar olduğu görmüştüm. İki kişi aynı anda yürüse birinin yan durması gerekebilirdi. Hele bu düzensiz duvarları gören mimarın intihar edeceğini düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To All The Boys I've Loved Before
Fanfiction[college au] yoonmin Dream, I will be there for your creation, Until the end of your life [09.01.2019-14.12.2021] ... filmden esinlenilmiştir.