24'sana ihtiyacım vardı
Lisenin başında hayatınızda görebileceğiniz en asosyal çocuktum. Annemin ölümü beni içime kapatmıştı, içim dünyam ise sihirli bir kule gibiydi, çıkmama asla izin vermiyordu. Babamla konuşmazdım, küçük kardeşimle ilgilenmezdim, Hoseok Hyung ile dertleşmezdim. Kendimi her şeye kapatmıştım. Kitaplarıma ve dizilere kendimi kaptırmıştım. Ergenliğimi böyle yaşamayı seçmiştim. Ayrıca homoseksüel bir çocuk olduğum için rahat rahat ilişki yaşayamıyordum.
Taehyung, onuncu sınıfın sonuna doğru gelmişti okula. Sınıfımızda boş yer olduğu için onu bizim sınıfa yollamışlardı. Taehyung, o zamanda yakışıklı bir çocuktu, sevecen ve samimiydi. Herkes ona bayılmıştı. Ama günlerce kimseyle tam olarak arkadaş olmamıştı. Bende kimseyle arkadaş değildim, herkesi tanırdım ama teneffüs aralarında oturup konuşmuşluğum yoktu. Taehyung'ın gözüne batmış olmalıydım, çünkü her teneffüs benim yanıma gelmeye başlamıştı. Ve Kim Taehyung'ın büyüsüne kapılmamak imkansızdı. Arkadaş olmuştuk.
Sonradan anlattığına göre tüm gün oturup kitap okumam ve saçlarımın rengi hoşuna gitmişti. Saçlarımı da dizide bir adamda görüp turuncu yapmıştım. Ve o yıl başıma gelen şeylere bakarsak hayatta verebileceğim en iyi karardı.
Taehyung bizim eve gelirdi, bende onun evine giderdim. Beni içimdeki kuleden kaçıran Taehyung olmuştu. O benim beyaz atlı prensimdi. Min Yoongi mezun olacağı zamanda, Taehyung'a onu anlatmıştım. Taehyung bana boşver demişti; Yoongi artık yoktu çünkü. Ama o her zaman burada olacağını söylemişti.
Taehyung sadece bir kez bir kızla çıkmıştı, sonra evime gelip kızlardan hoşlanmadığını söylemişti. İkimizde o gün içmeye çıkmıştık. Deli gibi de gülüyorduk, o günü hiç unutmuyordum, ikimizinde asıl tercihlerine karar verdiği gündü. Benim zaten belliydi ama bazı web sayfalarında hemcinsinden hoşlanmaya ergenlikten diyorlardı.
Beraber aynı üniversiteyi yazdık ve şimdi bu haldeyiz. Taehyung ile eskiden her gün oturur, bubbletea içerken gün içinde olan olayları anlatırdık, insanları konuşurduk. Ama akılınıza gelebilecek her şeyi konuşurduk. Bir limitimiz yoktu. Son zamanlarda Taehyung ile mesajlaşmıyordum bile. Ben Yoongi'yle, o da Hoseok Hyung ile geziyordu. Hatayı sadece onda aramıyordum ama aramıza bu soğukluk o Hoseok Hyung ile takılmaya başlayınca girmişti.
Artık evimize geldiğinde sadece benim odamda değil, Hoseok Hyung'ın odasına da uğruyordu, hatta bazen beni unutup orada kalıyordu. Taehyung bana Hoseok Hyung hakkında bir şey söylemiyordu, ilişkileri var mıydı yoksa yok muydu, onu bile bilmiyordum. Ben en azından Yoongi'yle ilgili bazı olayları anlatıyordum. Aramızdaki mesafe o kadar çoğalmıştı ki, sonunda Taehyung bana asla söylemeyeceği şeyleri söylemişti. Bende asla vurmam dediğim kişiye yumruk atmıştım.
Okulun futbol sahasında çimlere yatmıştım. Kimse yoktu. Antrenman saatleri bitmiş, beden eğitimi öğrencileri, sporcular evlerine gitmişti. Taehyung ve Jungkook'u orada bırakıp buraya gelmiştim. Telefonuma ne bir mesaj ne de bir arama düşmüştü. Bir an ben mi hatalıyım diye düşünmeden edememiştim. Kendimi tutamamış olabilirdim, Taehyung'ın sözleri canımı yakmıştı.
Sırtımı çimlere vermiştim, kollarım iki yanımda kocaman açıktı, bir elimde telefonum duruyordu, mesaj ve aramaların titremesini hissedebileyim diye. Bu kadar muhtaçtım ki aslında birine, şu anda.
Tanrı sesimi duymuş gibi birden elimdeki telefon titremeye başladı. Beklemediğim için telefonu elimden düşürmüştüm, telaşla doğrulup telefonu aldım ve kimin aradığına baktım. Min Yoongi.
"Alo?" açtığım anda konuşmaya başlamıştı. "Neredesin, Jiminnie?"
"Halı sahadayım." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To All The Boys I've Loved Before
Fanfiction[college au] yoonmin Dream, I will be there for your creation, Until the end of your life [09.01.2019-14.12.2021] ... filmden esinlenilmiştir.