"Aşkla ilgili en büyük ironi : Doğru insanı yanlış zamanda sevmek."
-Bukowski-
Gün henüz ağarmamıştı ancak Stephan'ın gelmesi oldukça uzun sürmüştü. Soğuk Hazel'ın vücuduna nüfuz ediyor ve tüylerini dikeltiyordu. Stephan'ın yerdeki kanlı yeleği gözüne zaman geçtikçe cazip gelmeye başladı. En sonunda üzerinde kan olsun yada olmasın soğuktan ölmekten iyidir diyerek yeleği üzerine attı. Kurumuş kan lekesi kokusunun midesini bulandıracağını düşünürken Stephan'ın kendisine has erkeksi kokusu burnuna doldu. Aldığı müthiş kokunun hiç gitmesini istemiyordu. Bir süre nefesini vermedi ve sonra acıyla buruk bır tebessüm koyarak nefesini dışa savurdu. Bir bulut hüznesiyle gökyüzüne doğru uçuşan nefesini izledi.
Stephan nerede kalmıştı? Üstelik koluda yaralıydı. Kötü bir şey olmaması için dua etmekten başka çağresi yoktu. Adamı düşündükçe kalbi parçalanıyordu.Ona ne zaman bu denli vurulduğunu bilmiyor, seçemiyordu. Sanki kalbi bir kutudan ibaretti ve kutunun kilidi doğduğundan itibaren Stephandaydı. Öpücükleriyle vücudunu titreten ayaklarını yerden kesen bir anahtardı.
Düşündü... Kendi dünyasında hangi erkek hakkında bu kadar erotik düşüncelere kapılmıştı. Hangi erkekle bu kadar yakın olmak istemişti... İnsanlar hep ondan uzaktı. Kimse onu anlamıyor gibiydi ve Hazel'ın içinde anlamadığı bir dert hep var olmuştu.Hazel etrafını saran övgülerden biliyordu ki güzel bir kızdı. Bunu çok dile getirmez kendisini asla yüceltmezdi. Ancak tanrı biliyordu ki Stephan'ın dudaklarından Hazel'a karşı bir övgü çıksın, kadın oracıkta yığılacak gibi oluyordu.
"Kader" dedi. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Ait olmadığı bir dünyaya düşmesi bile bir oyundan ibaret gibi gerçek dışı ve olanaksızdı. Ama olmuştu işte...
Ayaklarını kendisine doğru çekip başını dizleri arasına aldı. Gözlerini kapatıp etraftaki huzurlu sessizliği dinledi. Yaprakların hışırtısı kulaklarını doldurdu. Aynı hışırtıya eşlik eden adım sesleri duyduğunda korkuyla başını kaldırdı. Beyaz atı kişnediğinde hızla ayağa kalktı. Ne yapacağından emin olamadı. Olabildiğince rahat görünmeye çabaladı. Adımların hızlanmaya başladığını duydu.
Geliyorlar!!'Eğer tekin olmayan bir ses işitirsen, kaç. Koşabildiğin kadar hızlı koş...'
Hazel göz ucuyla ata baktı. At da kendisi gibi huzursuz olmuştu ve çok ses çıkartıyordu. Hızla ata doğru atıldığında üzerindeki yelek yere düştü. Atı sakinleştirerek başını okşadı.
"Şşt sakin . Aferim aferim böyle.. " At mayışırken titreyen elleri ipleri çözmeye gitti."Ne o? Yoksa kolum yaralı halimle benı ormanda kurda kuşa yem edip kaçacak mısın? " elindeki hançere geçirilmiş ölü sincapı taşın üzerine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Tacın Sırrı (Kayıp Leydiler Serisi & Kitap:1)
Historical FictionYakışıklı Lordlar, sosyetenin hiç bitmeyen baloları, dedikodunun dibine vurulan çay partileri ve bunların içinde Hazel'ı gerçek dünya ile acı bir şekilde tanıştıran Winston Dükü Stephan. Kendisini ordusuna adamış, yaptığı canilikler yüzünden Tanrın...