Kaçınılmaz felaket karşısında Sızlanmak
Gülmek kadar aptalcadır.- William Shakespeare -
Anna odadan çıkarak, ruh dünyası daralmış Hazel 'ı boğuk düşünceler arasına terk etmiş oldu.
Hazel' ın kafasının içinde sanki etten duvar örülmüşte, bu olanları anlamak istemiyor gibiydi.Neredeyse bir - iki saat öncesinde, kütüphanede hayalleriyle sevişirken ; şimdi ise kabuslarıyla savaşıyordu.
Bu nasıl bir tezatlıktı?Büyük odasında çok fazla eşya yoktu: Bir gardolap, bir yatak ve küçük komodin vardı... Eşyalar yenilikten bir hayli uzaktı. Her nefes alışta burunda toz birikintisine rastlanıyordu. Duvarların rengi ise griydi. Bu durum gecelerin daha karanlık olmasına sebebiyet veriyordu. Hazel'ın anneannesi yaşlı olduğundan, merdiven inip çıkmak istemiyor ; sadece alt kattaki mutfak, banyo ve küçük yatak odasını kullanıyordu.
Hazel odasında yere çökerek, dizlerini çenesine doğru çekip; önüne koyduğu ahşap kutu içinde ki taçtan gözünü ayırmıyordu.
Düşünüyordu: seçilmiş kişi olduğunu nasıl anlayacaktı? Taca odaklansa parıldar mıydı? Yoksa sözleri yüksek sesle tekrarlaması mı gerekliydi?
Derin bir nefes alıp - gözlerini fazla odakmasından dolayı- elleri ile gözlerini ovup, düşüncelerinin saçmalığına güldü:
"Aman Allahım, ben nelerle uğraşıyorum!" diye söylenmeyi ihmal etmedi.
Uyuşmuş bacaklarını aralayarak uzattı. Ahşap kutu, uzanan ayaklarının yanında duruyordu. Hazel sırtını rahatlatıp taca keskin bir bakış attı.
Her ne kadar Anna'nın masalına inanmıyor olsada içinden bir ses denemesi gerektiğini söylüyordu.Yutkunarak, gözlerini kapadı. Derin nefesler eşliğinde ona kadar sayarken bacaklarını düzeltip bağdaş kurdu. Gözlerini hızla açtığında taca odaklandı. Bir şeyler bekliyordu. Ama olan tek şey gözlerinin zamanla şaşı bakmasıydı.
Taç, hiçbir fayda sağlamıyordu; İkinci denemesinde tacın arkasındaki yazıyıyı okudu. Sonuç bir hiçti.Aynanın önüne geçip tacı taktı. Sözleri okudu ve bekledi. Sessiz hiçlik tekrar karşıladığında bunaltıyla ofladı.
Başını kaldırıp duvarda asılı saate baktı. Koskoca bir saati boşa geçirmişti. Tacın Hazel'ı seçtiği falan yoktu. Hazel'ın düşüncesine göre :
O seçilmiş kişi olamazdı da zaten(!).
Sıradan bir kızdı : Çok kitap okurdu. Boş zamanlarında ise çiftlikte hayvanlarla ilgilenirdi. Tek dostları atlarıydı.
Aklına en sevdiği atı geldi, Thor. Ona bu adı, bembeyaz gövdesinin kalça kısmında siyah; yıldırıma benzeyen bir lekesi olduğu için vermişti. Fırtınalı günlerde Hazel'a yol arkadaşlığı yapıyordu.
Thor o kadar hızlı ve yabani bir attı ki Hazel'ın babası yanına yaklaşmaya dahi cürret edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Tacın Sırrı (Kayıp Leydiler Serisi & Kitap:1)
Tarihi KurguYakışıklı Lordlar, sosyetenin hiç bitmeyen baloları, dedikodunun dibine vurulan çay partileri ve bunların içinde Hazel'ı gerçek dünya ile acı bir şekilde tanıştıran Winston Dükü Stephan. Kendisini ordusuna adamış, yaptığı canilikler yüzünden Tanrın...