Heyecandan ölmek üzereydim. Ya da ağlamak. Evet, ruh halim o kadar berbattı ki, heyecandan ağlamak istiyordum. Buradaydım işte. Sözümü tutmuş, bu sefer kendimi göstermek için buradaydım. Ne saçlarımı örtecek ne de yüzümü gizleyecek bir kapşonlum vardı. Kararlıydım. Bu gün bitecekti. Ya reddedilecek ve bir şekilde hayatıma devam edecektim -yutkundum- ya da...
Aslına bakılırsa hala o depresif ruh halinden çıkabilmiş değildim. Sadece akışına bırakıyordum. Ya da son şansımı deniyordum. Ama kararlıydım. Bu gün her şey bitecekti. Ya yeni bir sayfa açılacak ya da Özgür defteri sonsuza dek kapanacaktı. Ve Ucube bir yerlerde çürüyecekti.
Oturduğum yerden atlayarak indim ve ileri geri yürümeye başladım. Kolumdaki dijital saatin kırmızı ışığına baktım. On dakika geçmişti. Muhtemelen Asrın'dan kurtulmaya çalışıyordur. Bir süre daha yürüdüm. Neredeyse tüm katı beş kez arşınladım. Saatime yeniden baktığımda yirmi beş dakika geçtiğini gördüm. İstemsizce kendime kızmaya başlıyordum. Hayır, ona kızmaya başlıyordum. Unutmuş olamazdı değil mi?
Ben tam bunu düşündüğüm sırada merdivenlerden sesler gelmeye başladı. Gülümseyerek o tarafa doğru döndüm ve heyecandan titreyen ellerimi birbirine doladım. Sesler yaklaştı ve ayırt edilir hale geldi. İki kişiydi.
Bir adım geri çekildim ve kendimi bodrumdaki tek ışığın, otomatik lambanın, altından geri çektim. O sırada bir kıkırtı sesi duydum. O kadar itici ve mide bulandırıcıydı ki, ben de uyandırdığı hislerden tanıdım bu sesi.
Arin.
Birisi anlamadığım bir şeyler söyledi. Ancak bu ses de tanıdıktı. Beni yerle bir edecek kadar hem de.
Özgür.
Gözlerim dolmaya başlarken birkaç adım daha geri çıktım. Kendimi karanlığa, ait olduğum yere doğru çekerken yanaklarım çoktan ıslanmaya başlamıştı. Ne düşüneceğimi bilmiyordum, neyin içine düştüğümü bilmiyordum. Özgür, cidden böyle bir şeyi yapabilir miydi? Daha dün bir kalp kırdıysa kendini asla affetmeyeceğini söylüyordu. Şimdi, göz göre göre o kalbi küle çevirebilir miydi?
Midemi bulandıran ve olduğum yerde kusma isteği uyandıran sesleri duyduğum an acı bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Sesler anında kesildiğine kendime geldim. Hayır, beni görmemeliydi. İşte asıl ölümü o zaman tadardım. Beni asla görmemeliydi. Arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Onların geldikleri yönün tersindeki diğer merdivenlere doğru koştuğum sırada ayağım içinde bilmediğim demir materyallerin olduğu kutuya sertçe çarptı. Büyük bir gürültü eşliğinde yere düştüğümde her şeyi siktir edip ağlamaya başladım. Hıçkırarak ağlıyordum. Bileğimdeki acıyı hissedememe rağmen ona ağladığıma inanmak istiyordum.
Hıçkırıklarımın arasından birinin bana doğru geldiğini duydum. Bileğimin acısına aldırmadan yerden kalktım ve koşmaya devam ettim. Merdivenleri üçer beşer çıkarken Özgür'ün arkamdan bağırdığını duydum ama dönüp bakmadım. Aynı hızla, aksayarak sınıfa doğru koşmaya devam ettim.
Sınıfın kapısını açtığımda içeride kimsenin olmaması beni sevindirdi. Bu rezil halimi görmelerini istemiyordum. Gerçi buraya gelirken birçok kişi görülmesi gerekeni görmüştü ya, neyse. Çantamı kaptım, gözyaşlarımı sildim ve toparlanmaya çalıştım. Eğer koridorda karşılaşırsam, eğer işine dönmeyip peşimden geldiyse, ben olduğumu anlamasını istemiyordum.
Toparlandığıma kanaat getirdiğimde sınıftan çıktım ve burkulan ayağım yüzünden aksayarak merdivenleri indim. Bahçeye inmeyi başardığımda dolan gözlerimi daha fazla tutamamıştım. Adımlarımı hızlandırırken yanaklarım bunu bekler gibi bir hızla ıslanmaya başladı.
Vazgeçecektim; eğer bunu bile bile yaptıysa ölmem gerekse bile vazgeçecektim.
🦑🦑🦑🦑🦑
Herkesee merhabaaa! Umarım beğenirsiniz, artık oruç kafasıyla olduğu kadar. Hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum, bir dahaki bölümde görüşmek üzere👐🏻👐🏻.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UCUBE | Texting
Historia CortaÖzgür'e mesaj atmıştım. Öylece. Birden. Gecenin bir vaktinde. Ve bu korkunç hatayı düzeltmemek için telefonumu kapatmış odanın uzak bir köşesine fırlatarak başımı geri yastığa koymuştum. İroni bu ya, yaptığım bu korkunç hata beni birkaç dakika içind...