Özgür'ün evinde geçirdiğim o günden bu yana, ikinci hafta doluyor, depresyondaydım. Evde ve okulda adeta bir hayalet gibiydim. Yemeden içmeden kesilmiştim. Babamım bir ay sürecek yurt dışı seyahati ise depresyonuma dondurma oluyordu.
Özgür'den uzaklaşıyordum. Hayır, Özgür benden uzaklaşıyordu. Onu kaybediyordum. Hiç kazanmış mıydım merak ediyordum. Ancak kabullenmiştim. Onunla aramızda bir şeylerin olmayacağını kabullenmiştim. Ancak bu kabulleniş hiçbir hissimin önüne geçemiyordu.
Kahvemin son yudumunu da, bakışlarımı ondan ayırmadan içtim. Beş metre kadar ötedeki bankta arkadaşlarıyla oturmuş konuşuyordu. İçlerinde Arin'de vardı ve ona çok fazla yakın duruyordu. Sürtük!
Asrın'ın ona doğru eğilip oradakilerin duymayacağı bir şeyler mırıldanmaya başladığında kaşlarımı çattım. Özgür hafifçe kafasını ona doğru çevirdi ve Asrın benim olduğum tarafı hafif bir baş hareketiyle işaret etti. Lanet güneşe girsin!
Başımı yan çevirip oturduğum yerden kalktım. Elimdeki boş bardağı onlara dönmeden oturdukları bankın solundaki çöp tenekesine doğru fırlattım. Ve hızlı yürümeye başladım. Aslında gösteriş olsun diye yapmamıştım, Arin sürtüğüne olan öfkem müthiş bir adrenalinin içime dolmasına sebep olmuştu ve bu yüzden hareketlerim sertti. Bunun farkına ise Asrın'ın bana duyurmaya çalıştığı ıslığıyla fark etmiştim. Lanet bana girsin!
Bakmadan attığım baskete gelecek olursak, orta okulda kurtaramadığım diğer derslerin zayıflarını beden dersiyle kapatmaya çalıştığım bir üç yıl geçirmiştim. Ve sonuç olarak mükemmel bir basketçi olmuştum. Ancak lise, severek yaptığım bu sporu da elimden almıştı. Her ne kadar evimizin bahçesinde geniş bir pota olsa da, okul maçlarına çıkmayı daha çok isterdim.
Sınıfa girdiğimde neredeyse boş olduğunu gördüm. En köşede esmer bir kız oturuyordu. Bildiğim kadarıyla kitapları insanlara tercih eden bir kızdı. Ama benim kadar yalnız değildi. Neredeyse sınıftakilerin çoğuyla samimiydi. Ceketimi ve saçlarımı içine sıkıştırdığım kepi çıkardım ve sıraya gelişi güzel attım. Son üç gündür onu izleyerek geçirdiğim öğle araları dışında saklanmıyordum. Sıkılmıştım artık. İnsanların benim hakkımdaki düşüncelerinden daha fazla üzüleceğim şeyler vardı.
İlk zamanlarda Özgür'de onlarla aynı düşüncede olur da canım yanar diye saklanıyordum. Ancak öyle olmamıştı. Özgür bana da herhangi bir kız gibi davranmıştı. Evet, artık beni tanıyacak ve muhtemelen hakkımdaki iğrenç dedikoduları duyacaktı. Bu da şaşırtıcı bir şekilde umrumda değildi. Çünkü bu dedikoduları umursayacağı kadar önemli biri değildim onun için. Ya da aramızda bu dedikoduların değiştirebileceği bir şey olmamıştı. Dediğim gibi, herhangi bir kızdım. Son mesajlaşmamızın ardından ağlamıştım. İçim dışıma çıkana kadar ağlamış, tüm hislerimi kusup yeniden ayağa kalkacak kadar hissizleşmiştim. Ve şimdi, Arin'le karşımda oynaşmalarını, Arin'in ona dokunma çabalarını, gözümü bile kırpmadan izler olmuştum.
Sıkıntıyla iç çekerek başımı sıraya koydum. Eve gitmek istiyordum. İlk defa okul beni yoruyordu. Normalde onu izlemek burayı çekilebilir hale getirirdi ama şimdi burası çekilebilecek gibi değildi.
O sırada sınıf kapısının açıldığını duydum. Başımı kaldırıp baktığımda Asrın'ı gördüm. Tam olarak bana bakıyor ve bana doğru geliyordu. Lanet Asrın'a girsin!
Sıramın yanında durup ellerini masaya koydu. "Selam," sesi meraklıydı ve bu beni korkutmaya yetmişti.
"Selam?" Diye karşılık verdim kaşlarımı kaldırarak. Soğuk tavrım ile doğruldu ve eliyle saçlarını karıştırdı.
"Özgür, seninle konuşmak istedi, onu söyleyeyim dedim."
"Evet, yani müsaidim." Dediğimde bakışları dondu. Saçlarındaki eli durdu ve aptal gibi yüzüme bakmaya devam etti. O an ne demek istediğini anladım. Alaycı bir tavırla gülerek, "O istedi diye ayağına gideceğimi düşünmüyorsun değil mi?" dediğimde toparlandı.
"Şey, hayır. Sanmıyorum tabii." Aptal aptal kafasını salladı ve bir süre daha beni izledikten sonra sınıftan çıktı.
Beni az önce ayağına mı çağırmıştı? Yasa dışı kazandığı üç beş kuruşu bile elinden alabilecek olan beni ayağına çağırmıştı, öyle mi? Kendini ne zannediyordu bu piç herif?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UCUBE | Texting
Kısa HikayeÖzgür'e mesaj atmıştım. Öylece. Birden. Gecenin bir vaktinde. Ve bu korkunç hatayı düzeltmemek için telefonumu kapatmış odanın uzak bir köşesine fırlatarak başımı geri yastığa koymuştum. İroni bu ya, yaptığım bu korkunç hata beni birkaç dakika içind...