♧5.BÖLÜM ♧

200 48 12
                                    

" Ayağını bastın odama kırk yılllık beton çayır çimen şimdi "

         "Bir hafta sonra"

O günün üzerinden bir hafta geçmesine rağmen Mehmet hala o günü unutamuyordu. Aklına getirdikçe gülmekten alıkoyamıyordu bir türlü kendini. Zafer sarhoşluğuyla üstünü giyinip aşağı indi.

Mutfakta her zaman ki gibi Ayşe kalfa rüzgarı esiyor diğer çalışanlardan önce kalkmış sofrayı donatmıştı. Arkası dönük olan Ayşe kalfa' ya arkadan sarılıp "Günaydın Ayşe sultan" dedi

" Günaydın yavrum"

" Ne oldu Mehmet neden bu saatte kalktın çokmu acıktın yoksa oğlum?"

Mehmet Ayşe kalfanın hazırladığı sofradan bir kaç şey didikledikten
sonra " Malum kahyayız ya iş beklemez Ayşe sultan" "Sen bilmiyorsun tabi" Mehmete gülümseyip "Dün akşam babanla Halil geç geldiler eve, tarlaları ilaçlatacaklar. Bu yüzden bir iki gün paydos oğlum"

Mehmet Ayşe kalfanın sözlerinin daha bitmesine izin vermeden yanağına bir buse kondurup bir hızla çıktı mutfaktan. Odasına çıkıp üzerindeki iş kıyafetleri çıkartıp kendi kıyafetlerinden bir tanesi geçirip çıktı konaktan.

Gökyüzünün açık, güneşli olduğu bir ilkbahar günüydü sanki. Kenar mahalleler birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler, Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha öne eğilmiş, kiminin ki biraz daha çömelmişti.

Çocukken koşup dizlerinin kanadığı bu sokaklara baktı Mehmet hasretle. Yıllar geçsede hiç bir şey değişmemiş gibi, anılar ilk gün ki gibi tazeliğini koruyordu hala. Köyün meydanında iskembe üzerinde tavla oynayan amcalar, kahvanenin hemen önünde duran şelale

Orayı mesken haline getirmiş güvercinler, çırparken döktükleri her bir telekler şelalenin sularında süzülüyordu adeta. Öyle huzur veriyordu ki insana, o sırada çocukluk arkadaşlarına baktı.
O an hepsinin birbirinden kopmamış sıcak husurlu sohbet ederken ki hallerini izledi.

Çocukken gitmek zorunda kalmasaydı eğer şimdi uzaktan imrenerek izlemeyecekti onları. Biran bu güzel manzaradan kendisini mahrum bırakan babasına sitem etti. Mehmet kafasındaki düşüncelerle tartışırken ona seslenen

Arkadaşlarının sesini farketmedi bile. İlk Ahmet koştu yanına" Oo hoşgeldin kardeşim. Hayırsız Memo geldi dediler de inanmadık" gittiğinden beri bir kere bile aramadığı için haliyle sitem ediyorlardı ona.

Sanki bir daha geri gelmeyecek gibi ayrılmıştı Mehmet memleketinden, ailesinden, arkadaşlarından, bu yüzden ne aramış nede merak etmişti. Böyle yaparak kendini soğutmaya çalışmıştı sanki. Hepsiyle tokalaştıktan sonra oturdu yerine.

Ahmet yanında duran arkadaşlarına göz kırpıp " Ee Mehmet nasıl gidiyor alıştın mı köy hayatına? Tabi İstanbul kadar olmasada Adanada güzeldir"
Mehmet kendisine bakan arkadaşlarına dönüp

" Niye alışmayayım kardeşim sonuçta doğup büyüdüğüm yer. Sevdim ben köy hayatını. Oh mis trafik yok, ses yok, her gün köy kahvaltısı var organik besleniyoruz." O sırada Ahmet araya girerek " Organik kızlarda var tabi." dediğinde Mehmet'le birilikte her kez gülmeye başladı.

Mehmet'in sol tarafında oturan Yusuf derin bir iç çekti o sırada" Ah bizdeki şansa bak, birde Mehmet'in şansına bak! Herif adımını atar atmaz bin bir çeşit hatunun olduğu yere düştü." Hemen yanında duran Murat " Doğru söylüyorsun valla, tabi her kezin babası Cemal ağa değilki anasını satayım."

Mehmet yarım bir gülümsemeyle "İçi seni dışı beni yakar kardeşim. Babam diye demiyorum anamı ağlatıyor valla" başını Ahmete çevirip " Oğlum kâhya olduğumuz yetmiyormuş gibi birde şalvar giydirdi bana" çocuklar aynı anda gülerken, Ahmet gülmelerini durdurdu o sırada.

Hafıza Çiçeği ( DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin