"Bir Sonbahar Gecesi"Pencereye vuran ışık odanın içini aydınlatırken, sabahın erken saatlerinde uyanmış elleriyle Zilanın suretine gölgeler yapıyordu Mehmet. Tıpkı çocukluğunda ki gibi, incecik parmaklarıyla Zilanın yüzünün her bir karışını ezberliyordu sanki. O sırada Zila'nın uyanmasıyla ellerini çekip,
"Günaydın sevdiğim" dedi.
Zilan üzerindeki uykuyu tam atamamış, elleriyle gözlerini kamaştırdıktan sonra,
"Sanada günaydın sevdiğim, neden bu saatte kalktın?"
Zilan kapıdaki bavulu görünce, yatağından sıçrayıp
" Yine nereye gidiyorsun Mehmet?"
"İstanbul'a" dedi.
Zilan tam konuşacakken Mehmet'in sözünü kesmesiyle durdu bir an.
"İnan bende gitmek istemiyorum ama mecburum. Biz bağ evindeyken Yiğit aradı, halletmem gereken şeyler var biliyor sun üstelik yeni açtık kliniği her şeyiyle benim ilgilenmem gerekiyor"
Omzunu silkip,
"Ne yapacaksa Yiğit yapsın. Daha yeni geldin gitme lütfen"
" Yiğit'lik bir iş olsa inan gitmem ama imzalamam gereken belgeler var, lütfen! anlayışlı ol" dedi.
Zilan Mehmet'in gözlerine bakıp hiç bir şey söylemedi o an. Üstünü giyinip yüzünü pencereye çevirirken, Mehmet ise son hazırlıklarını yapıyordu.
Omzundaki sırt çantasını komedine bırakıp, ellerini Zilanın beline doğru sarıp,
"Neden böyle yapıyorsun? Hem biz bunları konuşmadık mı? benim geri gideceğimi biliyordun Zilan, nasıl geri geleceği mide"
Zilan usulca arkasını dönerek,
"Hep böylemi olacak? ben hep senin yolunu mu gözleyeceğim, sen orada ben burada nasıl olacak Mehmet?"
Mehmet bir anlık sinirle verdiği kararının pişmanlığını yaşıyordu yine. O gün babasına gideceğim dediğinde sadece ondan uzaklaşmak vardı kafasında. Ama şimdi ise bütün hayallerinden vazgeçmek için her şeyini vermeye hazırdı.
Hiç bir şey söylemeden Zilanın elinden tutup bahçeye çıktığında, karşısında onlarca gül fidesini gördüğünde o an Mehmete olan bütün kırgınlığı geçmişti.
Mehmet gülün gövdesini sımsıkı tutarken, Zilan ise bir yandan can suyunu veriyordu. Döktüğü her bir su damlası gülün yapraklarına değdiği gibi, toprağın kokusu da karışmıştı adeta etrafa.
"Söz veriyorum bu çiçekler açmadan ben burada olacağım"
Zilan Mehmet in toprağa karışmış ellerinden tutup, avucunun içini öptükten sonra,
" Bütün kalbimle bekleyeceğim"
O sırada Fatma'nın seslenmesiyle dikkatleri dağıldı. Mutfağa indiklerinde Ayşe kalfa her zaman ki gibi sofrayı donatmıştı. Her kez sofraya oturacakken, elinde portakal sepeti kafasında emanet duran kırmızı eşarbıyla içeriye girdi Meryem hanım.
Mutfağı saran portakal kokusu o kadar güzel kokuyordu ki Mehmet'in gözleri dolmuştu bir an. O sırada Cemal bey içlerinden en küçüğünü seçip,
" İşte bahçemizin en güzel mahsulleri."
çaprazında oturan Mehmete uzatıp,
" Normalde elimden ilk kızım tatar ama, bu seferlik istisna göstereceğim" dedi. Fatma ya bakarak,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza Çiçeği ( DÜZENLENİYOR)
Short Story"Mehmet içinde bulunduğu binlerce maske arasında hayatını yaşıyordu.On beş yaşında ayrıldığı memleketinden yirmi üç yaşında geri dönmüştü. Aşkı eğlence parkı zannederken, Zilanı gördüğü an çiçekler açmıştı en karanlık sokaklarında" *...