"Her şey bana baktığın an başladı"
Mehmet rüya sandığı bu anın içinden çok çabuk uyanmıştı babasının telefonu sayesinde.
"Efendim baba" dedi dalgın dalgın.
"Lan sen neredesin? bir eve gelemedin birde sessize alıyor"
"Baba geliyorum yakınlardayım. Koyun sürüsü var önümü kestiler, onların ayrılmasını bekliyorum"
"Oğlum sen malmısın! kornaya bassana, onların ayrılmasınımı bekliceksin iki saat, hanım valla bu mal!"
"Baba iki sürü birbirinden ayrılıyor ne yapayım!"
"Tamam uzatma! gel hadi amcanlar senin için geldiler oyalanma"
Mehmet babasının bu tavırlarına alışkındı. Zaten her sene telefonda arayıp bir güzel iltifatlar yağdırırdı ona. Telefonu kapattıktan sonra babasının gazıyla kornaya bastı, uzun uzun basmasına rağmen kimse oraĺı değildi bu duruma. Bir yandan da Zilanı süzüyordu.
Ondan gözünü alamadığından yanındaki kızları farketmemişti bile. Babasına söylenirken karşıdan gelen güzel kadını gördü bir anda. Heyecanlandı kendini düzeltti, sesinin tonunu ayarladı, dikiz aynasından kendine son kez baktıktan sonra hazırdı artık tanışmaya
Zilan öfkeyle cama vurarak "tık tık "
Eliyle aç hereketi yaptı. Mehmet camı açtığında hiç böyle olacağını tahmin etmiyordu. İlk karşılaşmaları çok kabaydı.
"Öküzmüsün sen! körmüsün! görmüyor musun? sürüler birbirinden ayrılıyor"
Mehmet yutkundu neye uğradığını şaşırmıştı. "Ne kadar kaba bir kız" dedi içinden. İnsan yeni karşılaştığı birine böyle yapar mıydı? Mehmet hiç istifini bozmadan konuşmaya başladı.
"Hanımefendi konuşmalarınıza dikkat edin! illa bu işin buradamı yapılması gerekiyor? burası asfalt asıl siz bunun farkında mısınız? acalem var acelem biran önce sürülerinizi çekin önümden!"
"Ne diyorsun sen be! herkezin acelesi var bir tek senin değil, hanımefendiymiş duydun mu Narin? haha kibarcığa bak"
"Keşke bu kibarlığınızı koyunlarada yapsaydınız, böylece onları kornanızla korkutmazdınız. Neyse Narin aç yolu beyefendi gitsin acelesi varmış" dedi alaycı bir tavırla.
Mehmet hayatında böyle bir şey hiç görmemişti sadece dış görünüşünü beğenmişti halbuki. Ama aldanmamak gerekiyormuş bunu anladı. "İki azar yediğime göre artık eve gidebilirim" dedi içinden. Son gaz sürdü arabayı arkasını toz duman ederek. Zilanın ise üstü tozda kalmış, bir yandan üstünü çırpıyor, bir yandanda öksürüyordu başladı laf söylemeye
"Züppe! serseri, öküz, Allah kahretsin seni! şu halime bak ya tabi baba parasıyla altına çekmiş arabayı haretlere bak" dedi ayağını yere vurarak.Mehmet ise dikiz aynasından Zilana bakıyordu bilerek yapmıştı öyle ahkam kesmeyecekti haketmişti ona göre. Sonunda evlerinin önüne çekti arabayı.
İç çekerek "Ahh! sonunda özgürlüğün bitti Memo! baban ne derse o artık."
Çaresizce arabadan aşağı indim. Bütün aşiret oradaydı. Baştan aşağı süzdüler beni. Babamın gözlerinden anlarım ben belliki hiç beğenmemişti tarzımı. Acaba elimdeki çiçek döğmesini görse kim bilir ne kadar çok kızacaktı?. Büyüğümden tut küçüğüme her kez bizim evdeydi.
Babamdan başladım el öpme merasimine. Elimdeki döğmeyi farketmemesi imkansızdı orada hiç istifini bozmadı devam ettim öpmeye,
"Yav! arkadaş bir kerede vermeyin şu elinizi" sıra anneme gelmişti. Annemi çok özlemişim kokusunu içime çektim."Mis gibi kokuyorsun annem!" annemin gözünden yaşlar akmaya başladı o an.
Çünkü dokuz sene sonra ilk defa görüntülü konuşma hariç annem beni görmüştü. Hafif bir tebessümle,
"Git dinlen biraz, odanı hazırlattım. Yemek hazır olana kadar uzan" dedi yüzümü okşayarak.
Annem bir nevi amcalarımın ve babamın şerrinden kurtamıştı beni. Etrafıma baktığımda buraya ait değildim ben.
"Ben yokken Adanada ne çok şey değişmiş, ben ne yapacağım burada, hayat bana ne getirecek, kaderim ne olucak" diye düşünürken, nereden bilecektim ki adımımı ilk attığımda bana verilen bedeli ödeyeceğimi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza Çiçeği ( DÜZENLENİYOR)
Historia Corta"Mehmet içinde bulunduğu binlerce maske arasında hayatını yaşıyordu.On beş yaşında ayrıldığı memleketinden yirmi üç yaşında geri dönmüştü. Aşkı eğlence parkı zannederken, Zilanı gördüğü an çiçekler açmıştı en karanlık sokaklarında" *...