♧20.Bölüm♧

222 3 1
                                    


"Bir yaraydı bir ömrü kanatan"


Etrafı saran soğuk, şehri sarmış, kimselerin olmadığı sokaklar boş uğultularla doluydu adeta. Bahçeye bakan pencerenin pervazının açıp derin bir nefes aldı Cemal bey. Nefes alıp verirken göğsünde hissettiği ağrıyı biraz olsun dindirmek için elini göğsüne götürdü oan.

Kasvetli bir gecenin içinde derin derin düşüncelere dalmış etrafına bakarken, O sırada arkasındaki gölgeyi fark etti. telaşlı bir şekilde Cemal beye doğru gelen Ayşe kalfa elindeki telefonu ona uzatıp,

"Telefon size beyim çok acilmiş" dedi.

Ayşe kalfanın uzattığı telefonu almamak için istemsizce direnmişti Cemal bey. Sanki telefondaki kişinin iyi şeyler söylemeyeceğini biliyormuş gibi terettüd etti.

"Alo" dedi sessizce hiç olmadığı kadar sakinlikle.

Karşı tarafı dinledi. Sadece dinledi. Ne bir ses edebildi, ne bir cümle döküldü dudaklarından.

Aldığı haberle o heybetli gövdesini
dik tutmak için mücadele edecek güç yoktu bedeninde. Yüzündeki endişeyi silmek için var gücüyle sıktığı yumruğunu bir yere vurmamak için zor tutuyordu Cemal bey.

Ayşe kalfa arkasını dönen Cemal beye baktı bir an. Anlamıştı kendi elleriyle verdiği haberin iyi şeyler getirmediğini. Yerde duran telefonu eline alıp çıktı odadan. Dalgın dalgın merdivenlerden inerken gözü bahçede oturan Zilan ilişti o sırada.

Arkası dönük dizlerini karnına geçirmiş, başını dizlerine koymuştu Zilan. Gece gece tek başına oturduğu bahçede Ayşe kalfanın gelmesiyle irkildi bir anda.

"Ne yapıyorsun buarada kızım?" diye
sordu Ayşe kalfa endişeyle. Zilan kendini geri çekip, her bir gülün kafasının bükülmüş ve solmuş halde olduğunu gördüğünde o an Zilana baktı Ayşe kalfa.

Mehmet gittiğinden beri özlemle zamanı saati birbirine karıştırmış, her gün onun geleceği günü iple çekiyordu. Beraber diktikleri gülleri hiç aksatmadan bütün şevkatiyle bakarken şimdi onları solmuş ve cansız gördüğünde bir şey kopmuştu içinde. Sessizce o korkunç manzaraya bakmıştı. Toprağından söktüğü cansız bir gülü Ayşe kalfaya uzatıp,

" Daha düne kadar büyümüşler diye seviniyordum Ayşe teyze, ama şimdi hepsi ölmüşler. Söz vermişti Mehmet bu güller açmadan gelecekti "

Ayşe kalfa Zilanın yanağından akan ılık ılık gözyaşları silip,

" Olsun yavrum bir daha alırsınız, üzme bu kadar kendini" dedi.

yarım bir gülümsemeyle onayladı gözleriyle Zilan. Elindeki cansız gülü bırakıp konağa girerken Cemal beyin ona doğru geldiğini gördü.

Ağır adımlarla, omzuna attığı paltosuyla, elini Zilanın omzuna atıp,

" Gitmemiz lazım kızım" dedi yüreğindeki acıyı saklayarak.


**************

Güneşi erken batmış bir şehirde, akşamüstünde, başını cama yaslamış geçip giden yollara bakıyordu Zilan. Yanı başında ellerini açmış dua eden Meryem hanıma baktı o sırada. Gözlerinden akan her bir yaş açmış olduğu ellerine dökülürken dua ediyordu Allaha sabırla.

Zilanın yanında soğuk kanlı olabilmek için bütün bedenini kasıyordu çaresizce, ama anne yüreği işte içi yanıyordu için için. Bindikleri arabanın hemen arkasında cemal bey 'le Ali vardı. Göğsünde hissettiği suçlulukla sabır çekiyordu Cemal bey. Kafasını çevirip Aliye baktığında onunda gözlerinin dolduğunu görmüştü fakat babasına farketirmemek için gizli gizli ağlıyordu Ali.

Adımımı attığımda bir hastane kapısının önünde kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Sanki her şeye hazırdı yüreğim. Siyaha bürünmüştü bedenim. Yavaş adımlarla ilerlerliyordum, koridoridorun sonuna geldiğimde
diz çöktüğü yerden kalkıp Cemal babama doğru yaklaştı Yiğiti gördüm o an.

Gözlerindeki yaşların akmasıyla konuşması bir olmuştu sanki.

"Mehmet'i kaybettik Cemal amca" dedi.

İçim dalından kopmuş kuru bir yaprak misali, gecenin karanlığında ilerliyordu. Hep aynı yere savruluyordu sanki. Kalbim o an atmayı bırakmıştı. İlk defa yabancıydım kendime. Cemal babamdan Mehmet'in kaza yaptığını duyduğumda, solmuş güllerime bakıp o an anlamıştım Mehmet'in bir daha geri gelmeyeceğini.

Ama sevdiğim adama ölümü
yakıştırmamıştı bir türlü kalbim. Taaki Yiğit'in ağzından ölüm kelimesini duyana kadar. Meryem annem çaresizce, haykırışlarıyla, acilin kapısına vururken Cemal babam sessiz sessiz ağlıyordu. Ben bir rüyanın içinde geçip giden insanları izliyordum sessizce. Fatma ablam gelmişti o sırada yanında Ömer.

Var gücüyle Cemal babama sarıldı. Cemal babam önüne koyduğu başını fatma ablamın ona sarılmasıyla kaldırmıştı. Hemen zaman geçmeden arkasından
Nur ablam geldi. Bir anda ne kadar da çok kalabalıklaşmıştı ailemiz. O sırada acilin kapısından elinde şeffaf bir poşetle dışarı çıktı görevlilerden bir tanesi.

Etrafına baktı adam. Hangisine vereceğini bilmiyordu. O an düştüğüm yerden kalkıp elinden aldım sessizce. Şaşırmıştı görevli, her kez feryat figan ağlarken benim bu kadar soğukkanlı olmama oda şaşırmıştı. Kim bu? neyi oluyor da bu kadar soğumuş hayattan dedi içinden. Elimde küçük bir poşet Mehmete ait eşyalara bakıyordum ben.

Sevdiğim adamın eşyalarını bir bir gözlerimin önünden geçirdim. Telefonu, cüzdanı, kimliği, birde kana bulanmış bebek ayakkabısı. Elime aldığım bebek ayakkabasına bakarken işte o an Mehmetle birlikte bende ölmüştüm artık.


                     **********


Hiç bilmediği şehrin sokaklarında nefes
almadan koşarken, içine attığı gözyaşları yağan yağmura karışmıştı artık. Peşinden koşan insanları görmüyor duymuyordu Zilan. Kolundan tutup kendisini silkeleyen Yiğite baktı o an.

"Yeter artık Zilan dur ne olur! yapma kendine bunu, lütfen dur artık" diyordu.

Fatma Zilana doğru bir adım attı. Onu teselli etmek için direnmeye çalışıyordu. Acısını bir anlıkta olsa için bırakıp,

" Biliyorum için acıyor benimde acıyor ama ne olur böyle yapma! ablacım o öldü!" Fatma titreyen dudaklarıyla, "Bir daha geri gelmeyecek kardeşim" dedi.

O an Fatma'ya baktı Zilan. Onun, etrafındaki insanların onu ikna eden gözlerini gördüğünde bu zamana kadar içinde tuttuğu umudun yok olduğunu, yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Diz çöktü. İçindeki acıyı haykırışlarıyla dışarı attığında artık bedeni daha fazla dayanamadı.

Yorulmuştu. Vücudunun hiç bir uzvunda derman kalmamıştı, işin kötüsü bu dermansızlığının yalnızca fiziki olmamasıydı. Çırpınmayı bıraktı. Boşta kalan elleri, bayıldığında elinden düşen bebek ayakkabısı geride kalmıştı tıpkı geride hayatı gibi.

Mehmet'in ölümü her keze bir imtihan olmuştu. Zilanın kucağında çaresizce baygın halde olduğunu gördüğünde çocukluk arkadaşının artık geri gelmeyeceğini anlamıştı Yiğit. Fatmaya ise kardeşinin kanı daha üzerinden gitmemiş olan bebek ayakkabısını, Zilanın bıraktığı yerden almak düşmüştü.

"Hayat gerçekten de hiç de adil değildi."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 06, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hafıza Çiçeği ( DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin