3. Bölüm

3.5K 159 5
                                    

Sevmek?? Bir insanı sevdiğinizi nasıl anlarsınız?...
Yanında olunca deli gibi kalbinizi attırmasıyla mı? Yoksa yanında başka birisini görmenizle mi?
Bir gülüşü bir bakışı mıdır aklınızı başınızdan alan? Yoksa sadece iyi olan kalbi ve merhameti midir?
Bir insanı sevdiğinizi nasıl anlarsınız?

"Hyung ya ters bir şey olursa?" Kyungsoo endişeyle sordu.
Hazırladıkları planın son aşamasının da bitmesiyle hemen start vereceklerdi.
Xiumin yeteneklerini konuşturup hiç yorulmadan davetiyeden bir adet hazırlamıştı. Bu planın ilk aşamasıydı. İkinci aşama ise Kai'nin bildiklerini test etmekti ki bu aşama yarım saatten kısa bir süre sonra başarıyla tamamlanmıştı.
Planı devreye sokacak olan son aşama ise yepyeni bir tarzla moda ikonu Tao'nun ellerinden çıkacak olan Kai. Onlarında değişimi tamamlamış ve yolda olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak plana başlamak için hiçbir pürüz kalmadı ve bu Kyungsoo'yu biraz korkutuyordu.
Diğerlerine belli etmese de...
Kris her zamanki gibi kendinden emin cool tavırlar sergiliyordu.
"Merak etme Kyung bir sorun çıkmaz. Zaten 7/24 kamera ve kulaklıkla Kai'ye bağlı olacağız kii bir sorun olursa suçlumuzu bulmuş olacağız."
Lay sandalyesini ekibe döndürüp parmaklarını çıtlattı.
"Serginin her tarafında sürekli açık olan kamera sistemine girmeyi başardık. Kai her hangi birinden kurtumak isterse bize söylemesi yeterli anında görüntüyü buradan durduracağız."
Xiumin'de son bilgilendirmeyi yapıp oturduğu yerde iyice yayıldı. Cidden... bu ekibin en çok çalışan üyesi kesinlikle ikisiydi.
"Uzaktan müdahele edemediğimiz tek bir şey var oda etrafta ki korumalar... Artık onları atlatmak Kai'nin yeteneklerine bağlı."

"Merak etme Minnie Kai 3-5 korumayı sorunsuz halledebilir." Chen rahat bir hareketle Xiumin'i süzerken cevapladı.
O sırada kapı açıldı ve deri pantolon deri ceket kombin yapmış olan moda ikonu Tao odaya girdi.
Havalı bir şekilde gözlüklerini çıkartıp Chanyeol'a bir öpücük attı.

"Millet yeni görevimizin baş rol oyuncusu Kai hazır. İçeri gel Kai." Diyerek odanın kapısını açtı. Kai yavaş bir şekilde odaya girdi. Ya da o kadar göz alıcı olmuştu ki Kyungsoo onun girişini ağır çekim görüyordu.
Dar siyah kumaş pantolon, Kai'nin fit vücudunu saran beyaz gömlek ve siyah ceket.. Gömlek ve ceketin vücudunu sarması yetmezmiş gibi bir de gömleğin açık olan üç dügmesinden görünen o çikolata rengi ten iyice ağız sulandırıcı görünüyordu.
Pahalı olduğu her halinden belli olan saat ben buradayım deyip ilgi çekiyordu. Kai'nin yana taranmış saçları ve giyim tarzı ise ben zenginim diye bağırıyordu. (Kai biased görlün dramı)

"Vooaaaahahahaaa Kai aynaya baktın mı sen hiç? Süper olmuşsun herkesin canını yakacaksın." Sehun gülerek Kai'nin sırtına atladı.

"Yaaa Sehun eserime zarar vermee!!" Tao ne kadar bağırınsa da ne Kai ne de Sehun onu takmıyordu. Chnayeol sinirlenen sevgilisine yaklaşıp onu öpücüklerle sakinleştirmeye başladı. Tao'yu Chanyeol sakinleştiriyordu evet.
Peki ya sinirden deliren Baekhyun ve Kyungsoo? Onlar ne olacaktı? Farkında olmasalar bile kıskançlıktan çatlayan ikili sinirle Kai ve Sehun'a bakıyordu.
"Oh Sehun! Kim Jongin! Yaramazlığın zamanı değil. Yah Sehun Kai'yi eski haline getir. Yah kime diyorum ben??" İkili hyungları Chen'in yırtınmasını bile göz ardı ediyordu.
Chen sinirle gözlerini kıstı. " Tamam. Bunun siz istediniz. Hey Baekhyun sana söylemem gereken bir şey var. Bu şapşal Seh...mpphm" Sehun Baekhyun ismini duyduğu anda Kai'nin sırtından inmiş ve Chen'in ağzını kapatmıştı.
Tao hızla Chanyeol'u bırakıp dağılmış olan eserine koştu. Neyse ki saçları kurtarılabilirdi. Tao hızlı hareketlerle Kai'yi tekrar seksi haline çevirdi.
Gucci çantasından makyaj malzemelerini çıkartıp ufak bir müdahele yaptı. Zaten dolgun öpülesi olan dudaklarına nemlendirici sürerek iyice dolgun gözükmelerini sağladı.

"Chanyeol hyung sevgilini durdur artık. Yoksa ben dayanamayıp şu çikolatayı kaçırıp yemeyi planlıyorum." Kyungsoo'nun Kai'ye doğru yaptığı atak son anda hemen yanında bulunan Chanyeol tarafından engellenmişti.
Kyungsoo'nun küçük arkadaşı Kai'nin bu haline bile selam vererek ayaklanmıştı. 'Çıplak görsem işleve geçemeden boşalırım her halde' diye kendi kendine düşündü Kyungsoo. Hemen sonra bu fikri kafasından attı.
Öyle bir şey olmayacaktı...

"Kyungsoo hyung sence Kai nasıl olmuş?" Tao kolunu Kai'nin omzuna atarak kendini zor tutan zavallıya sordu.

"Fena değil işte." Kyungsoo küçük arkadaşını görmemeleri için arkasını dönüp bir şeylerle uğraşır gibi yaparken cevap verdi ona.

"Tao. Sevgilim. Hemen yanıma gel." Chanyeol dişlerini sıkarak söylendiğinde Tao hiç bir şey anlamadan onun yanına gitti.
"Bir daha Zi Tao benden başkasına o kadar yakın olursan...sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın. Anlaşıldı mı?" Tao sinsice gülümsedi.
Chanyeol onu kıskanmıştı değil mi? Belki de onu bilerek daha fazla kıskandırmalıydı. Böylece Tao'yu anlayıp diğer insanlardan uzak durabilirdi.
"Yeter! İyice oyun alanına döndü burası.. Chen ve ben Kai'ye serginin yapıldığı salona kadar eşlik edeceğiz. Ve siz sorunlular topluluğu burada sessizce bekleyip vereceğim emirleri bekleyin. Ayrıca sen Chanyeol. Lütfen sevgilinle oynaşmayı bırakıp liderlik vasfına geri döner misin?"
Kris kızmıştı.
Gerçekten çok kızmıştı. O geceler boyunca uyumadan düşünüyordu. Ama ekibi ona yardım edeceğine ne onu ne de görevi takmıyorlardı. 'Biz nasıl en başarılı ekip olduk. Tanrım!
İçinden söylenmeyi ihmal etmiyordu.

(* işareti arasında olan konuşmalar Jongin'in kulaklıktan duydukları)

Jongin ceketinin tek düğmesini ilikleyerek fit olan vücudunu iyice ortaya çıkardı. Serginin yapıldığı mekana gelmişti. Davetiyesini gösterip sorunsuz bir şekilde içeriye girdi.
Sakince tabloları inceliyordu. En sevdiği ressamların eserlerini görmek onu rahatlatmıştı. Bu konuda sorun yaşamayacağı kesinleşmişti artık.
Bir tablonun karşısına geçtiğinde diğerlerine ayırdığı zamanın daha fazlasını bahşetti.
"Bu eser yeni bir ressama ait. Karşısında biraz fazla kaldığınızı fark edip bilgilendirmek istedim. Ahh çok kabayım değil mi? Henüz kendimi tanıtmadım. Andrew Standish ben. Serginin sahibi. Ve siz de...?"

*Bu adam kesin gay Kai'ye nasıl yanaştığına baksanıza. (Baekhyun)* Kai kulaklıktan gelen sesle bir anda korkuyla kasıldı.

"George Kim.Tanıştığıma memnun oldum Bay Standish. Mahzuru yoksa bu tablonun kim tarafından yapıldığını öğrenebilir miyin? Genç bir ressam olsa da yetenekli olduğu çok belli."

*Adam gay olabilir... Siz Kai'ye bakın esas nasılda flörtöz tavırları var. (Kyungsoo)*

"Bu iltifat için teşekkür etmeliyim sanırım çünkü resim bana ait." Kai kulaklıktan duyduklarını takmamaya çalışarak karşısında mahcup bir şekilde gülümseyen adama karşılık verdi.

"Vay canına bu gerçekten iyi bir parça. Eserinde ki duygu yoğunluğu beni gerçekten etkiledi. Salonumda gerçekten harika dururdu. Satmayı düşünür müsün acaba? Bu arada sen dememde bir sorun yok değil mi?"

*Yuuuuuuh adamı direk yatağa at istersen. (Kyungsoo)* kulağında cazgır bir şekilde bağıran Kyungsoo yüzünden ifadesinin değişmemesi için çok büyük çaba harcadı Kai.

"Ahh tabi ki sorun değil George.Hatta benden önce davranman beni sevindirdi bile diyebilirim.Ihıımm şey acaba muhabbetimize bir şeyler içerek devam etmek ister misin?"

*Kai bu fırsatı kaçırma adamın gay olduğunu düşünüyoruz. Yanii gerekirse onu yatağa at. Ama asla kaçırma. Anlaşıldı mı? Anladıysan kameralardan birisine bakarak elini saçına götür. (Kris)*

"Sert bir viskiye hayır diyemem." Dedi Kai seksi bir şekilde elini saçına atıp düzelterek. Karşısındaki adam bu hareketi kendi üzerine alınırak dudaklarını yalarken işareti gören ekip derin bir rahatlama yaşadı.
Bir kişi hariç...
Kyungsoo o hareketi görmesiyle rahatlamamış aksine sebebini bilmediği bir şekilde o hareketten nefret etmişti.

*Kai fazla sırnaşık olma.Yakın olma ama soğuk da durma. Adamın ilgisini çekecek hareketler yap. Yarım saat sonra seni arayacağım ve sinirlenmene sebep olacak şeyler söyleceğim. Gerçekten sinirlendiğin de içinden çıkan adama ihtiyacımız var. Sinirle telefonu kapatıp adama bir işinin çıktığını söyle. Yanından ayrılmadan önce tablosuyla ilgilendiğini ve satın almak istediğini söyleyerek numarasını al. (Chen)*

Kai karşısında şüpheli olarak gördükleri adamın kendisine viski doldurmasını izlerken bir yandan da Chen'i dinliyordu. Kendisini izlediğini bilen kameraya başıyla ufak bir onay verdi belli etmeden.
Kai ve Andrew viskilerini vudumlarken sıkıcı bir şekilde ünlü ressamlardan ve eserlerinden bahsediyorlardı.
İkisini dinleyen tüm ekip sıkıntıyla etrafa kaçışmıştı. Geriye sadece Chen Sehun Kris Suho ve Kyungsoo kalmıştı bu sıkıcı bir şey anlamadıkları muhabbeti dinleyen.
Chen ve Sehun Kai'yi yalnız bırakmamak için ayrılmıyolardı. Kris ekip lideri ve fikir babası olarak planın sorunsuz yürüdüğünü görmek istiyordu. Suho sadece sevgilsinin yanında olmak istemişti.
Kyungsoo?
Kendisi bile neden hala sandalye tepesinde gözlerini görüntüyü veren ekrandan, kulaklarını sesleri veren hoparlörden çekmediğini bilmiyordu. Kyungsoo bugün kendisini tanıyamıyordu.

Tam yarım saat sonra Chen dediği gibi Kai'yi aradı.

"Efendim.?" Kai Andrew'e parmağıyla işaret yapıp izin istediğinde ufak bir baş onaylaması aldı.

"Sevgili küçük kardeşimm. Okuldan mevzun olduğun zamanları hatırlıyor musun? Ahh Tanrım... Ben hatırlamak bile istemiyorum. Nasıl o puanla mevzun oldun sen o okuldan. Pratikte berbat olduğunu biliyorsun değil mi?" Chen şu an Kai'nin en nefret ettiği ve en korktuğu şeyi yapıyordu.
Kai bir olayda kendisini savunamamaktan oldukça korkardı. Savunma yapmak zorunda kalacağı hiç bir işe bulaşmazdı gerçi.
Nefret ettiği bir şeyi kendisine yaptıracak her türlü olaydan kaçınırdı. Ve şimdi sevgili(!) abisi onu nefret ettiği durumla baş başa bırakıyordu.

"Nasıl yani? Neyi halledemiyorsunuz?" Kai dişlerini sıkarak konuşuyordu. Şu an kendisini savunamayıp da işle ilgili bir sorun varmış gibi davranmak onu delirtiyordu.
"Onu boşver dee. Hani senin şu İtalyan sevgilin vardı ya o bana senin yatakta berbat olduğunu söylemişti. Ailemizde herkes bu konuda mükemmel becerilere sahipken senin berbat olman... Tanrımm ailemizin yüz karasısın Kim Jongin. Doğruyu söyle seni bu yüzden aldattı değil mi? Gerçi adam da haklı sevgilisi adam gibi adam değilmiş." İşte bu son nokta oldu Kai.

"Siktir Jongdae!!! Oraya geldiğim de bu işin nasıl yapıldığını sana ögreteceğim!" Kai sinirle telefonu kapatarak kendisine şaşkınca bakan Andrew'e döndü. "Çok üzgünüm Andrew.Bir kaç aptalın hatası yüzünden şirkette sorun çıkmış da acil olarak beni çağırıyorlar."
"Ahh sorun değil. Ama muhabbetimize başka bir zaman kaldığımız yerden devam edeceksek sorun değil." Dedi Andrew sırıtarak. Kai gerçekten yakışıklı bir parçaydı ve Andrew onu en kısa zamanda yatağa atacaktı.

"Bana numaranı vermelisin ki seni arayayım. Bana numaranı vermelisin ki buluşup bu muhabbeti devam ettirelim. Bana numaranı vermelisin ki seni ÇOK DAHA YAKINDAN tanıyayım." Kai yüzündeki seksi ifadeyle söylenirken Andrew ondan çok daha fazla etkilenmişti.
Kai ise karşısında kalp dudaklısını istiyordu. Hatta onunla deli gibi inlemek. Burada ne halt ediyordu....
Andrew mutlu bir şekilde ona numarasını verdiği zaman vakit kaybetmeden sergi salonundan çıkıp kalp dudaklısına kavuşmak için arabaya atladı.

Diğer yandan Tao yürüttükleri operasyon boyunca Luhan'la kimseye çaktırmadan fısıldaşmıştı. Tek plan yapan Kris değildi. Tehlikeli iki kıskanç adam Chanyeol'u hayattan bezdirmek için güzel planlıyordu.
Plan ne mi?
"Luhan Tao nerede?" Chanyeol her yerde sevgilisini aramış ama bulamamıştı.
Atış poligonu, dövüş salonu, cephanelik, teras, tuvaletler...
Bebeği hiç bir yerde yoktu.

"Ben nereden bileyim? Arasana." Luhan cidden bilmiyormuş gibi bir ifade takındı.

"Sağol ya ben neden düşünemedim acaba?Luhan dalga mı geçiyorsun!?!? Aramadığım yer kaldı mı sence?" Chanyeol sinirle söylendi.

"Hey hey bana bağırma seni şapşal dev. Ara derken kast ettiğim şey ortalıkta ara değildi. Telefonla aramanı söyledim."
Chanyeol avcunu sertçe alnına vurdu. Tao'yu etrafta arayacağına telefonla aramak neden aptal aklına gelmemişti ki?
"Dostum Chanyeol'le uğraşma. Tao ortalıklarda yokken aklı duruyor bu devin." Baekhyun kahkaha atarak Chanyeol'e laf attı. Kendisini hep zor görevlere gönderen bu devle uğraşmak için bulduğu hiç bir fırsatı kaçıramazdı.
Chanyeol Baekhyun'u duymazdan gelerek telefonunu çıkarıp pandasını aradı. Telefonun çalma sesini duyduğunda az da olsa rahatladı.
"Yeolliee." telefonun öbür ucundan duyduğu neşeli sesle birden beyni ve kalbi işlevini kaybetti Chanyeol'un.
"Sevgilim. Neredesin sen? Bana kendini aratmayı çok seviyorsun değil mi?" Aegyo yaparak konuşan Chanyeol'le Tao içten bir kahkaha attı.
"Bir arkadaşımla muhabbet etmeye dalmışım Channiee üzgünüm seni unuttum." Diyen Tao'yla Chanyeol taş kesilmişti. 'Ne demek unuttum?' diye düşündü bir anda.
"Kimmiş o arkadaşın? Hem bırak şimdi arkadaşı falan devin seni özledi sevgilim. Yanıma gel." Chanyeol'un sesi canlı tutmaya çalıştığı halde berbat bir şekilde çıkıyordu. İlk başta aegyo yapan adam başkasıydı sanki.
"Devim beni özlemeye ve beklemeye devam etsin. Arkadaşıma veda edip geleceğim hemen sevgilim." Tao Chanyeol'un cevap vermesine izin vermeden telefonu kapatmıştı.

Bu arkadaş meselesi Luhan ve Tao’nun Chanyeol'u kıskandırma planının en değerli parçasıydı. Arkadaş? Ortada bir arkadaş yoktu. Tao Chanyeol'un kendisini bulamayacağı bir yere gizlenmiş zaman geçiriyordu.
Chanyeol ve Tao’nun telefon konuşmasının ardından yarım saat daha geçmişti. Ama Tao hala ortalıklarda yoktu. Hemen geleceğim demişti halbuki.
Chanyeol sinirle odanın ortasında volta atıyordu. Bir yandan da Tao'yla görüşüp de kendisini unutmasını sağlayan şu gerizekalıya dünya üzerindeki tüm küfürleri ediyordu.

"Tanrım! Onları bulmak zorundayım." Chanyeol sinirle söylenip odadan yıldırım hızında çıktı. Onun odadan çıkmasıyla Luhan Tao'ya bilgilendirme mesajı attı.
Mesajı alan Tao planın ikinci aşmasını devreye soktu. Diğer ekiplerden sevdiği bir arkadaşının yanına gitti. Onunla ayak üstü bir iki kelime ederken koridorun başında deli gibi etrafına bakınan devini gördü.
Henüz kenidisini fark etmemişti ve bu Tao için büyük şanstı.
Chanyeol'un kendisini fark etmesini sağlayarak arkadaşına sıkı bir şekilde sarıldı.

Chanyeol karşılaştığı görüntüyle dondu kaldı. Onun Tao'su... Onun pandası kendisinden başka bir herife mi sarılıyordu?
Neydi kalbindeki bu ağırlık? Neydi boğazındaki yutkunmasını nefes almasını engelleyen şey. Çığlık atmak istiyordu Chanyeol. O piç herifi yumruklayarak öldürmek istiyordu.
Pandasına.Ondan.Başka.Kimse.Dokunamazdı.
Dokunanı yaşatmazdı Chanyeol.
Ve şu piç herif. Ölüme elinde bayrak sallayarak koşan bir gerizekalıydı. Chanyeol ise onu zevkle öldürecek olan zalim insan.
Chanyeol donan bacaklarına zorla hareket emri verdi. Adamın icabına sorna bakacaktı. Şimdi önemli olan pandasıydı. Tao'yu kolundan tuttuğu ölü adamdan ayırdı. Hızla geldiği yöne giderken Tao'yu deli gibi peşinde sürüklüyordu.
Büyük toplantı odasına peşinde Tao'yla resmen daldı. Kapıyı kilitleyip alev saçan gözlerini bileğini ovuşturan Tao'suna baktı.
Onun Tao'su... cidden onun muydu?

"Sen aklını mı kaçırdın!? Elin piçiyle ne diye sarılıyordun Zi Tao? Hemde ben seni beklerken.. Hemde bana hemen yanına geliyorum diyerek beni yarım saat bekletirken. Açıklama istiyorum Tao! HEMEN!!" Chanyeol bağırmamak için kendisini sıksada dayanamayıp boğazlarını yırtarcasına bağırdı.
"Tanrım Chanyeol ne bu sinir? Sana söyeldim arkadaşıml..."

"Sakın bana arkadaşımla konuşup seni unuttum deme Tao. O piçe öyle acılı bir ölüm anı yaşatacağım ki benim Tao'ma dokunmanın bedeli ödesin. Ve sen. Seni öyle bir becereceğimki Zi Tao...Park Chanyeol adını bir daha asla unutamayacaksın." Chanyeol delirmişti.
Ve Tao gözlerinden ateş saçan devini sakinleştiremezse dediklerini cidden yapacağını biliyordu.
Tao tam ağzını açıp Luhan'la yaptıkları kıskandırma planını anlatacaktı ki Chanyeol hızla Tao'nun bedenini büyük masaya yatırıp üzerine çıktı ve açlıkla dudaklarına saldırdı.
Tao Chanyeol'un dudaklarından kendisini kurtarıp sevgilisine gerçeği anlatamazsa bir kaç gün yürüyemeyecek hale geleceğini biliyordu.
Neden uymuştu ki o lanet bambinin aklına??

Utanmaz EkipHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin